Malum; insan varlık icabı, hep "benim" der. Bu benliğini de bazen hakkın önüne geçirir. "Ben bilirim, ben yaparım, ben ederim, benden doğrusu yoktur, benden güçlüsü yoktur" der.
Bunun olduğu yerde hakkın ikamesi mümkün değildir. Yani "ben"in olduğu yerde doğru birinci planda olamaz.
Çünkü sen varsın. Hasbelkader hep sen yanlıştaysan ve sen de öndeysen, yani birinci plandaysan, orada doğrunun konuşulması, adaletin tahakkuk etmesi mümkün değildir.
İşte bu hale kibir diyoruz. Başkasını, kendi varlığı dışındaki insanları teşhir ederek reddine de hased diyoruz. Başkasındaki iyi hallerin reddine, çekilememesine, inkarına hased diyoruz.
İblis, kibrinden dolayı kâfir oldu
Cenab-ı Hak, bu duygularla kullarını deniyor. İnsana bunları veriyor. İnsan bunları adam edebiliyor mu, kötü taraflarını silip atabiliyor mu? Attığı takdirde, insan olma şerefi ile müşerref oluyor.
Atamazsa, o zaman anlatacağım ölçü istikametinde adeta şeytanlaşıyor. Hz. Âdem'in yaratılışında Cenab-ı Hak, İblis'e emrediyor.
İblis, en fazla ilme ve bilgiye sahip cinlerdendi. Cenab-ı Hak emrediyor: "Benim yarattığım şu Âdem'e secde et!" Ayet-i kerimede Allah buyuruyor ki: "Onu hatırla ki, meleklere, 'Âdem'e secde edin' demiştik de bütün melekler secde etmişlerdi. Ancak İblis secde etmekten yüz çevirip kibirlendi de kâfirlerden oldu." (Bakara, 34).
İblis dedi ki: "Ya Rabbi! Onu topraktan, beni ateşten yarattın. Ben ondan üstünüm." Ortaya benliğini koydu.
Hâlbuki diğer melekler, "Değil mi ki Cenab-ı Hak emretti. Bizim varlık nedenimiz de Allah'ın emrine itaattir. Ne olursa olsun" dediler ve Hz. Âdem'e secde ettiler.
İblis ise varlık sebebini düşünmeden benliğini ortaya koydu, isyan etti. Yani bir başka ifade ile gurur, kibir sahibi oldu.
Hz. Âdem'e (a.s.) karşı enaniyet gösterdi; enesini ortaya koydu, kibretti, hased etti. Hased ettiği, kibrettiği için de, "Büyüklendi, kibirlendi, kâfirlerden oldu."
Bu Kur'anî örnek çok önemli dersleri içerisinde barındırır. Bu tür duyguları içerisinde barındıran insana en önemli ikazlardandır.
Bize düşen, Cenab-ı Hakk'ın bu ikazlarına kulak vermek ve hayatımızı bu ölçüler çerçevesinde yaşamaktır.
Ancak o zaman ferdî ve ictimaî huzur oluşabilir. Allah hepimizi bu konularda muvaffak etsin." (Prof. Dr. Haydar Baş, İcmal Dergisi Eylül 2014)