Allah, ona her şeyi soracak, bunu biliyor. Müslüman hiç kimsenin bir kılına dahi zarar vermez, mümin incitemez, hiçbir insan incitmez, bunun hesabını verecek bastığı toprak altındaki karıncanın bile hesabını vereceğine inanan Müslüman, nasıl olur da bir insanın hayatına son verebilir, malını çalabilir, ırzına namusuna tecavüz etme düşüncesinde bulunabilir?
O, kendi dünyasında, hayal dünyasında bile bunları düşünemez. Yani maddi hayatı tertemiz olduğu gibi manevi ufku da çok temizdir. Onun manevi ufkunda son derece mutantan, mütedeyyin bir hayat vardır. Hep onu kurmaya çalışır, alemine de bunun akşam etmek istiyorum bunlar her şeye örnektir.
Şimdi biz bu tip örnekleri göremediğimiz için diyoruz ki, herhalde bu insanlar ölümden sonrasına pek inanası gelmiyor ki bu kadar korkunç hadiseler zuhur ediyor.
Öyle ya hiç ölümden sonrasına inanan insan, hırsızlık yapabilir mi, kötülük edebilir mi, yalan konuşabilir mi, başkasına zarar verebilir mi, başkasını rahatsız edebilir mi, insanların arasını açabilir mi, bir canı incitebilir mi? Değil öldürmek…
Ama bunların biz bugün son derece revaçta olduğunu görüyoruz. Tıpkı cahiliye döneminde olduğu gibi iffettir, hayadır, namustur, fetanettir, ahlaktır, hukuktur hiçbir şey kalmadı . Yani bir karamsarlık tablosu çizmek için bunu söylemek istemiyorum.
Gazetelere bakın, haberleri dinleyin, bunlar her gün görürüz. Ha bunlar niçin var oluyor? Demek ki biz bir şeye çok güçlü inanmıyoruz da, onun için. O da nedir? Ölümden sonra dirilme olayıdır.
Eğer buna bir inanabilsek günümüzün bence asıl problemi de bu, buna inanabilsek, adam öldürmeyi hüner haline getirmiş insanlar her şeye son verir, tövbe kapısı her tarafı açar. Allah'ın rahmeti sonsuzdur.
Yalan konuşmaz, iftira etmez, dedikodu yapmaz. Senin, benim malıma gelip elini uzatmaz. İnsanların arasını bulur. Huzur ve saadet içinde yaşamaları için onlara imkanlar hazırlamaya çalışır. Bilir ki kazanç budur. Bunun ötesi yalan. Bunu demek, anlatmak istemişiz ve kanaatim da budur.
Biz, millet olarak çok büyük bir millet, inancımız fevkalâde yerindedir. Ancak bunun frekansı bazen gidiyor, bazen geliyor. Bunu her zaman yerinde tutmak gerekir. Zayıflatmayacağız. Bunu yapacağız inşallah. Bunu anlatmak istemişizdir.
Son nefese hazırlık
Son nefese hazırlık. İşte hayatı bu şekilde düşünüp, değerlendirmektir. Yoksa muayyen zamanlarda değil hayatın tamamını bir imtihan olarak kabul etme halidir. Kalbi, Allah'a mekân yapma halidir, son nefes hali. Şimdi insanda çok ciddi bir güç var enerji var nefis var.
Allah imtihan dünyasında olmamız münasebetiyle bu gücü bize mekkuz kıldı. İçimize gizledi, verdi. Bunu niye verdi? Zaten bize bunu vermemiş olsaydı melek olurduk ama melek var. O zaman insana ihtiyaç olmaz. Tamam onu verdi, öteki tarafı vermeseydi. O zaman hayvan olurduk. Ama hayvan da var. Biz, melekle hayvan arasında bir varlığız. İkisinin hasleti derunumuzda meknuzdur.
İrade verdi, hayvanda yok, akıl verdi onda yok. Ne melek de var, ne hayvanda. Şimdi bu gücü, bu kuvveti O'nun gösterdiği istikamette akıl ve irade ile değerlendiren insan, her anını Allah'la beraber yapar.
Marifet, her an Allah'ın huzurunda olmaktır
Günde sadece 5 defa Allah'ın huzuruna gitmek değil marifet, her an Allah'ın huzurunda olmak. Asıl saadet, asıl sevda, asıl vuslat budur.
"Arifler her an namazdadır" diyor Mevlana. Hz. Abdulkadir Geylani (k.s) "öyle ol ki diyor, onsuz, olma. Her an onunla beraber ol, ben, seni hep ona çekmek istiyorum. Onun huzuruna getirmek istiyorum. Sense, beni dinlemiyor, bana isyan ediyorsun. Nedir bu halin? Ben, senin kavganı durdurmaya çalışıyorum. Sense kavgaya devam ediyorsun ve beni haksız görüyorsun. İtirazı bırak Beni dinle. Beni dinlersen O'nunla olursun"
Niye? Çünkü O, bize içimizdeki engelleri gösteriyor. Şunları şunları yaptığın zaman aşıp ona gidemezsin, yapmazsan gidersin, Onunla beraber olursun.
Allah kulunun kalbine tecelli ettiği zaman bir hazdır, bir lezzettir. Buna da feyiz, denir. O muhabbeti kul aldı mı, ah (!) "ballar balını buldum, kovanım yağma olsun" demeye başlar. Bir zevktir, bir sevdadır bu hal.
O ölümden korkmaz
Şimdi bu halde olan adam ölümden korkacak! Haydi oradan be! Niye korksun ki? Bizim milletimizin temelinde bu inanç, bu sevda, bu haslet, bu hayat olduğu için ölümden korkmaz. O bakımdan "ölüm sana vuslattır hakka kavuşmak için" değil mi?
Askerimiz, Mehmet'imizde, O'nun için ölümden korkmaz. Allah, Allah der, ateş hattına girdiği zaman süngüsünü takar, ölüme seve seve gider.
Bilir ki yaşadığı alemden çok daha mutlu, çok daha mükemmel bir alem var, bir şehadet alemi, bir mükemmel alem var. Bizim özümüzde bu var.
İnsanın iki yönü
Şimdi insanın iç tabiatı dedik ya; hem melek-i sıfatlar var, hem hayvan-i sıfatları var. Düşün ki hayatında bu hayvani sıfatları, melek-i sıfatlarına esir etmiş, onda melek-i sıfatlar hüküm kurmuş, tam insan olmuş, İnsan-ı Kâmil olmuş. O insan ölecek, sureti de insan, sireti de insan.
Ama düşün ki görünüşte insan hakikatte kin var, nefret var. Bunlar kimin halidir? Hayvanın halidir; kin, deve kini derler, yılan gibi sokma derler.
Bu ahlak, ahlak-ı zemmime hayvanların halleridir. Şimdi bu da hâkim olur da, bu hal üzere insan ölürse görünüşte yakışıklı, delikanlı has bir adam. Meğer gitti hayvan suretinde.
Bunu tebdil etmemiz lazım. Hayatta kazanç budur. İşte insan olarak geldik, insan olarak gidelim, insan olarak Allah'a yürüyelim. Maksat bu, o zaman nasıl ölüyorsak öyle dirileceğiz. İşte insan gibi ölelim, insan gibi dirilelim.
Hadis Şerif'te Canab-ı Peygamber Efendimiz günde 17 defa ölümünü düşünen şehitlerle haşrolur buyuruyor. Neden? Çünkü ölümü düşünen insan, ölümden sonrası Allah'la beraber olur. Allah'ı hatırlar. Allah'ı hatırlayan insan yanlışlık yapamaz. İşte harama uzanamaz, haram yemez, haram konuşamaz, dili, gözü, eli, ayağı bağlanır. Hep doğruyu görür, hep hayırlı görür, hayırlı işler yapar yanlış iş yapmaz. Birincisi Allah'ı zikretmek. Allah zikrederse, ikincisi namaz." (Prof. Dr.
Haydar Baş, 1994 Mesaj Tv'deki sohbetinden)