Prof. Dr. Haydar Baş'ın 28.01.2014 tarihli yayımlanan yazısıdır
"Yolunda yürüyen bir yolcunun, yalnız ufku görmesi kâfi değildir. Muhakkak ufkun ötesini de görmesi ve bilmesi lazımdır" der, Mustafa Kemal, 1930 senesindeki bir konuşmasında.
Bu yolcu, devlet idaresinde ise yukarıdaki söz iki kere mana kazanmaktadır.
Ufkun ötesini görmek, peşinden gelen milleti, öngörüler ile selamete kavuşturmak zorundadır.
Çünkü hatırlanacaktır, 21. yüzyıl değişen dengeler açısından bir milenyumdu. Ve bu milenyum, özellikle İslam âlemi ve Müslüman milletler için geri dönüşü olmayan bir sürecin başlangıcı olmuştur.
Bizler, gerek Türkiye ve gerekse İslam dünyası için farklı bir kulvara girildiğin ikazını, yazılarımızda ve TV konuşmalarımızda defaatle yapmıştık.
Türkiye için bu yüzyılın başında 21. yüzyılda vereceği kararlarla yüzyılı şekillendirecek öneme haiz bir ülke olduğu tespiti yapılmıştı.
Ülkemiz, alacağı kararlarda ise hiçbir zaman iradesine bırakılmamıştır.
Atatürk'ten sonra yönetime gelen liderler, maalesef onun her sahada tam bağımsızlık üzerine kurulu devlet anlayışını idame ettiremediler.
Netice, siyasi, sosyal, ekonomik sahada dış güçlerin etkisinde önüne geçilemez bir çıkmaza sürüklenen Türkiye ve Türk milleti tablosu oldu.
Kimse, 17 Aralık'ta düğmeye basılan operasyonun, sadece cemaat ve AK Partisi arasında cereyan eden bir hadise olduğuna kendini inandırmasın.
Türk siyasetinde ciddi etkisi bilinen ABD, cemaati seçmiştir ve bundan sonra yola onunla devam kararındadır. Cemaat de sadece geçici bir piyondur. Operasyon, AK Partisi'ni ve liderini devreden çıkarmak için okyanus ötesinden düğmeye basılmış bir projedir.
Yoksa ne cemaatin böyle kapsamlı bir işe güce yeter, ne de bu gizlilikte başlayan bir işi yönetecek kudrete sahiptirler.
Öyle ya iktidarın eli ile yerleştirildiği kadrolardan bir anda alınmasından sonra sadece beddua etmeye güç yetirebilmişlerdir.
Operasyonda asıl hedef, Türk milletidir. Tıpkı, Ergenekon ve Balyoz davalarında hedefin Türk milleti olduğu gibi.
Biz, bu davalarda delil olarak kullanılan belgelerin gerçek olmadığını, oyunun Türk Silahlı Kuvvetleri'ni devreden çıkarmak için hazırlanmış bir kumpasa dönüştüğünü ilk andan beri dile getirdik.
Zaman bizi haklı çıkardı ve "Ben, Ergenekon'un savcısıyım" diyen Erdoğan, şimdi işler tersine dönünce askerin tekrar yargılanmasını bu sefer kendi gündem etti.
2010 senesinde bir referandum geçirdik. Bu referandumun oylaması öncesinde kamuoyuna, "Referandum demokrasi getirmeyecek, AK Partisi zaten 1982 Anayasası'nın neredeyse tüm maddelerini değiştirdi, Anayasa sivilleşti. Maksat demokratik krallığa gidiştir" ikazında bulunmuştuk.
O tarihlerde bizi dinleyen ama inanmayan milletimiz, bugün Sayın Başbakan'ın ağzından HSYK'nın otorite boşluğundan yararlandığını öğreniyor.
Yine, 17 Aralık sonrasında Başbakan, "devlet içinde devlet" diyebileceğimiz "paralel devleti" duyurdu Türk milletine.
Paralel devlet sadece, cemaat ile de şekillenmemekte ülkemizde. Yıllardan beri gerek dinlerarası diyalog faaliyetleri ile gerek IMF ve Dünya Bankası'ndaki ekonomi yönetimi ile gerek AB sürecinde istenen siyasi tavizler ile ülkemizin siyasi, sosyal ve manevi kuşatılmışlığına dikkat çekiyoruz.
Dediklerimizi dinlerken burun kıvıran, bu kadar senaryo da yazılmaz ki diyenler, bugün öngörülerimizin bir bir çıktığını, siyasilerin itirafları ile müşahede ediyorlar.
Bir de menfaati icabı kendini ve kalemini satmışlar var aramızda. Bırakın öngörüyü tek bir satır görüşü olmayan; sağdan duyduğunu solda lakırdı şeklinde anlatan mektup taşıyıcıları, halkın dış güçlere teslimiyetine hizmet ediyorlar.
Bu şahısların ise bizimle ilgili bir konuda söz söylemeye ne bilgi birikimleri, ne karakterleri müsaade etmez.
Bizler, Türk milletinin bugünü ve istikbali için, tam bağımsızlık üzerine kurulu bir siyaset anlayışı ile sonuna kadar aynı çizgide devam edeceğiz.
Zaman her dönemde ve her olayda haklılığımızı ortaya koymuştur.
Milletimizin de gördüğü bu manzaralar kendi iradesi ile takdir ettiği sonuçlardır.
Bu elim manzaralardan korunmak ve kurtulmak için tezimizde ve öngörülerimizde beraber olmak; hepimizin yararına olan kaderi Bağımsız Türkiye Partisi saflarında hayata geçirmek, millet olarak vazifemizdir.
Aksi takdirde "Haydar Hoca bunu da söylemişti, bak şimdi çıktı" noktasında kalırız.
Türkiye'yi kalkındıracak tezimiz, projelerimiz var. Milletimize düşen görev beraber olmamızdır.