Prof. Dr. Haydar Baş'ın Yeni Mesaj gazetesinde 04.08.2016 tarihinde yayımlanan yazısıdır
Bugün vatan hainlikleri kalkışma harekâtı ile kesinlik kazanan FETÖ'nün, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu ile de problemleri olduğunu uzun zamandır takip etmekteyiz.
Yıllarca Atatürk'ü dinsiz göstererek Türk milleti ile Ata'sının arasını açmak isteyen İngiliz ve Yunan ajanlarının Türkiye'deki sözcüsü gibi hareket ettikleri bilinen bu zevatın Atatürk ile sorunları Kurtuluş Savaşı'na kadar uzanır. Zira Mustafa Kemal için "hocaları astırdı" diyenler ile ona dinsiz yaftası yapıştıranlar esasen aynı değirmene su taşımaktalar.
Öncelikle şunu ifade etmeliyiz ki, ana ve baba tarafından
Ehl-i Beyt soyundan gelen Atatürk'ün 1919'da Samsun'a çıkışından itibaren kurtuluş mücadelesinde en büyük desteği din adamları olmuştur.
Denilebilir ki, Atatürk'ün dinsiz olduğunu söyleyenlere en güzel cevap Kurtuluş Savaşı'dır aslında. Zira Batı'nın emperyalist işgaline karşı başlatılan bu savaş büyük bir yokluk içinde, silahsız, cephanesiz ama tam bir iman gücüyle başlamış ve aynı ruhla kazanılmıştır.
Kuvva hareketi olarak ifade edilen ilk direnişlerde milli mücadeleye destek verenler arasında dönemin müftüleri, hocaları yani din adamlarının rolü yadsınamaz.
Savaş boyunca cephelerde Kur'an okutan, günlüklerinde "bu savaşı Allah isterse kazanacağız" diye yazan bir komutan vardır.
Nakşi şeyhlerin İngilizlerden destek aradığı, "Mustafa Kemal'ı idam edin ve kuvva harekatını durdurun" fetvaları verdiği günlerde gerçek iman ehli hocalar, halkı işte bu dindar Mustafa Kemal ile beraber olmaya çağırmıştır.
Hatta Isparta'da Hafız İbrahim Efendi 'Demiralay'; Afyonkarahisar'da Hoca İsmail Şükrü 'Çelikalay' ismiyle gönüllülerden oluşan alaylar oluşturmuşlardır. Asılanlar ise bugün uzantılarını gördüğümüz vatan hainleridir.
Mustafa Kemal,
Nutuk'ta İngilizlerin Seyyid Abdülkadir ve diğer şeyhler üzerinden yürüttükleri isyan hareketlerine geniş yer vermiştir ve yapılmak isteneni şöyle özetler:
"Hilafeti esaretten kurtarmak ve bağımsız bir millet olarak yaşamak isteyen millet fertlerini kırdırmak için Anzavur gibi mahlûklar satın aldılar. Mümkün olduğu yerde Müslümanların silahlarını alıp Hıristiyanlara kırdırmak, Adana ve İzmir'de olduğu gibi? Mümkün olmadığı yerde Çerkez, Kürt, Türk diye Müslüman kardeşleri birbiri üzerine saldırtıp bu suretle kırdırtmak gayeleridir." (Mustafa Kemal, İngilizlerin İslam Siyaseti, Hâkimiyet-i Milliye Gazatesi, 20 Nisan 1920)
1924'te Türkiye ile İngiltere arasında Musul konusu müzakere edilirken, Hıristiyan Nasturiler ile Nakşiler ittifak halinde bölgedeki Kürt aşiretlere saldırmışlardır.
1925 senesinde Şeyh Said yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne karşı Doğu ve Güneydoğu illerinde isyan çıkarmıştır. Kurtuluş Savaşı esnasında ve Cumhuriyetin ilk yıllarında çıkarılan Koçgiri isyanında, Ağrı isyanında, Menemen isyanında İngilizlerle işbirliği yapan hocaların, şeyhlerin etkisi büyüktür.
Menemen isyanının ele başısı Şeyh Muhammed Esad Erbili'nin dedesi Şeyh Hidayetullah'tır.
Yine mücadele sırasında Delibaş Mehmet isyanını çıkartan Konyalı Zeynelabidin ve kardeşleri de bir şeyhe bağlı olarak hareket ettiklerini iddia etmişlerdi. İşte Atatürk, kuvva harekâtının; bağımsızlığın ve birliğin önünü kesen bu hainleri engellemiştir.
Kurtuluş Savaşı esnasında Kürt Teali Cemiyeti'ni kuranlar arasında yer alan Said-i Nursi ve bugüne kadar gelen gizli elleri, inanç anlayışlarındaki farklardan dolayı dindar Atatürk ile problemlidirler.
Türk, Kürt, Çerkez herkesi Müslüman gören ve İslam savunucusu olarak Kurtuluş Savaşı'nı veren Atatürk'e karşı Said Nursi, Emirdağ Lahikası'nda savaş verilen Hıristiyanlar ile birleşmeyi tavsiye etmektedir.
"İşte bu günde meydana çıkan bu dehşetli cereyanı (komünizm) ancak ve ancak Hıristiyanlık âleminin Müslümanlıkla ittihadı (birleşmesi) yani İncil, Kur'an ile ittihad ederek halledebiliriz" (Emirdağ Lahikası, c.1, sayfa 62) fetvasını vermiştir.
"Misyonerler ve Hıristiyan ruhanileri, hem Nurcular çok dikkat etmeleri elzemdir. Çünkü her halde şimal cereyanı; İslam ve İsevi dininin hücumuna karşı kendini müdafaa etmek fikriyle, İslam ve misyonerlerin ittifaklarını bozmaya çalışacaktır." (Emirdağ Lahikası, c.1, sayfa 150)
"Şimdi ehl-i iman, değil Müslüman kardeşleriyle belki Hıristiyanın dindar ruhanileriyle ittifak etmek ve medar-ı ihtilaf meseleleri nazara almamak, niza etmemek gerekir. Çünkü küfr-ü mutlak hücum ediyor." (Emirdağ Lahikası, c.1, sayfa 194)
Kısaca sorun hak ile batılın problemidir esasen?