Prof. Dr. Haydar Baş'ın İcmal Dergisi Mayıs 2014 tarihli yazısıdır.
İslam Peygamberi'nin en büyük mirası şüphesiz Kur'an ve Ehl-i Beyt'idir.
Dinin yaşanmasının canlı numuneleri olan bu seçkin kadro ve onların soyundan gelenler, İslam'ın Resûlullah'tan (s.a.a.) sonraki nesillere öğretilmesinde ve muhafazasında görev üstlenmişlerdir.
Hz. Peygamber'den gelen hadis bunu işaret etmektedir: "Kim, Benim gibi yaşamayı, Benim gibi ölmeyi ve Rabbimin hazırladığı Adn Cenneti'nde yer almayı istiyorsa, Benden sonra Ali'nin velayetini kabul etsin. O'nu seveni sevsin, ondan sonraki imamlara uysun. Hiç kuşkusuz onlar, Benim ıtretimdirler. Allah onları, Benim etim ve kanımdan yaratmıştır. Onlar Benim idrak ve ilmime sahiptirler."
Hz. Fâtıma, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin, Resûlullah'ın Ehl-i Beyti'dir.
Hz. Peygamber'in vefat anları yaklaştığında, Hz. Ali'nin dizlerinde yatarken, odada Hz. Fâtıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'den başka kimseyi istememiştir.
Ebu Eyyub el-Ensari şöyle diyor: "Hz. Resûlullah (s.a.a.) hastalandı. Fatıma, O'nun yanında ağladı. Resûlullah (s.a.a.) O'nun bu durumunu görünce şöyle buyurdu: 'Ey Fâtıma! Allah-u Teâlâ seni çok sevmektedir. Seni, geçmişi herkesten parlak olan ve ilmi herkesten daha çok olan biriyle evlendirdi.
Ey Fâtıma! En üstün peygamber bizdendir, O da senin babandır; en üstün vasi bizdendir, O da eşindir... Cennet gençlerinin efendileri olan Hasan ve Hüseyin bizdendir; onlar da senin evlatlarındır. Canım elinde olan Allah'a hamd olsun ki, bu ümmetin Mehdi'si bizdedir, O da senin torunlarındandır.'
Peygamber Efendimiz, kızı Fâtıma için şöyle buyurur: "Allah-u Teâlâ kızım Fâtıma'nın kalp ve azalarını, imanla öyle doldurmuştur ki, Allah'ın itaati için kendisini bütün meşguliyetlerden uzak tutmaktadır."
Bizzat babası Hz. Resûl'ün eğitiminden geçen Hz. Fâtıma, dönemindeki kadınların yetişmesinde bir mürşide rolü üstlenmiştir.
Hz. Ali Efendimizin ümmetin üzerindeki öğretici vasfı hakkında Hz. Peygamber yüzlerce hadis buyurmuştur: "Ali, Benim ilmimin kapısı ve gönderildiğim şeyleri Benden sonra ümmetime açıklayacak kimsedir."
Ehl-i Beyt, İslam'ın anlaşılmasında ana örnektir. Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin için, Allah Resulü şunları buyurmuştur: "Hasan ile Hüseyin, Benim oğullarımdır. Kim onları severse Beni sever. Kim Beni severse Allah onu sever. Allah kimi severse onu cennete koyar."
Ehl-i Beyt'in İslam'ın anlaşılmasındaki rolü tartışılmaz. Bu mübarek şahsiyetler, İslam'ı membaından, ilk kaynağından öğrenmiş ve hayatlarında yaşayarak öğrenmişlerdir.
Hz. Hasan'dan nakledilen şu hadis, Ehl-i Beyt'in hadis râviliğindeki önemlerini göstermektedir.
Ebu'l Havra rivayet eder: "Hz. Hasan'a, Hz. Peygamber'den duyduğun hangi hadisi hatırlıyorsun?" diye sordum.
O da şunu anlattı: "Şu hadisi hatırlıyorum: Zekât hurmalarından bir hurma alıp ağzıma atmıştım. Hz. Peygamber (s.a.a.) o hurmayı ağzımdan tükürüklerimle çıkardı. Oradakiler, 'Ya Resûlallah (s.a.a.), bu çocuğun ağzına attığı tek bir hurmayı, niçin geri çıkardın?' dediler. O da, 'Biz Al-i Muhammed'e zekât helal değildir' buyurdu."
Ehl-i Beyt hadis râviliğinde de temel kaynaktır. Ve Hz. Peygamber'e salât edilirken, Ehl-i Beyt'ine de selam verilmelidir.
Kur'an-ı Kerim'de, "Şüphesiz ki, şanı yüce olan Allah ve melekleri Peygamber'e salât ve selam ederler. Ey iman edenler! Siz de O'na salât ve selam edin" (Ahzab, 56) buyurulur.
Resûlullah şöyle buyurur: "Bana kesik şekilde salât etmeyiniz."
Ashab sorar "Ya Resûlallah, kesik salât ne demektir?"
Hz. Peygamber buyurdu: "Allahumme salli ala muhammedin ve ala âl-i Muhammed" deyin."