Prof. Dr.
Haydar Baş'ın gazetemizde 24.11.2010 tarihli yayımlanan yazısıdır
Mısır halkı beş gün süren mücadeleden sonra ABD'nin kendine kabul ettirmeye çalıştığı askeri yönetimi devirdi.
Bu demektir ki, ezilen ve sömürülen halklar için halen bir ümit var. Batının emperyalist ve sömürgeci zihniyeti için Ortadoğu coğrafyası işlenmemiş kaynaklara ulaşım demektir.
BOP'un esas gayesinin bu kaynakları ele geçirmek olduğunu her zaman vurguluyoruz. Şu anda işgaller veya darbeler ile kendini gösteren bu karışıklık İslam milletleri için hiç de yeni değil.
Yani Batı her devirde farklı yöntemlerle bu bölgeleri içten ele geçirmenin hesabını yapmıştır. Ortadoğu'nun geçmişine baktığımızda 1700'lü yıllardan itibaren bölge halkları üzerinde ciddi müdahaleleri görmekteyiz.
İngiliz ajan Humper'ın hatıratlarını okuyanlar hatırlayacaktır ki, o dönemde bölgede İslam üzerinde ciddi oyunlar oynanmış, birleştirici harç olan itikat İngilizlerin kurduğu bir mezhep ile zedelenmiştir.
Bu mezhep, İslam'dan farklı olarak kabul gördüğü bölgelerde insanların Batı yanlısı bir fikre sahip olmasında kullanılmıştır.
Bugün isyan hareketlerinin yaşandığı her bölgede ABD ile yakın ilişkiler içinde liderlerin iş başına geldiği bilinen bir hakikattir.
Türk halkı da bu kaderi, Osmanlı'nın Tanzimat ile başlayan Batı hayranlığı ve taklitçilik akımı ile yaşamıştır.
Ancak Atatürk'ün, ulus devletin muhafazası ve halkların kendi kaderini kendinin belirleyeceği tezi, Türkü ezilen milletlerin arasından sıyırmıştır.
Biz, Türk milleti, Türk İslam âlemine, Türk dünyasına veya İslam devletlerine örnektir derken işte bunu kastediyoruz.
Geçmişte Türk milleti bunu başarmıştır. Tunus'ta, Libya'da, Mısır'da veya Suriye'de halk hareketlerini başlatan, kontrol eden ve hatta yeri geldiğinde bitirecek olan yine batıdır, ABD'dir.
Yani ortada milletlerin kendi iradeleri ile yaptıkları bir durum söz konusu değildir. Bu ezilen ve sömürülen halkların geldiği noktadır.
Kendilerine olan güvenlerini yitirmiş, büyük bir kompleks ile adeta "Batı desteği olmadan yaşanmaz" tezi ile milletler bugün gelinen noktaya taşınmıştır.
Oysaki mısır örneğinde gördüğümüz gibi, milletler bir ve beraber hareket ederek kendi kaderini kendi belirleme gücüne sahiptir.