Prof. Dr.
Haydar Baş'ın gazetemizde yayımlanan 13.02.2012 tarihli yazısıdır
Yapılan bir araştırmaya göre, Türkiye de bir yıl içinde kredi kartı ile yapılan harcamalar 290 milyar TL'ye ulaşmıştır. Bu büyük rakam Türk insanının önemli bir kesiminin ekmeği bile kredi kartı ile aldığını gösteriyor.
Kapitalist sistemin en büyük yanlışı, paranın tüketen kesime ulaşmadan sadece belli ellerde toplanmasını sağlamasıdır.
Türkiye'de kredi kartına yönelişin temel sebebi de budur. Kişiler ellerine harcamalarını sağlayacak para miktarı geçmediği için ihtiyaçlarını plastik para ile karşılamaktadır. Neticede mevcut kart borçlarını da ödeyememekte ve borçlar katlanarak artmaktadır.
Milli Ekonomi Modeli'nde paraya iki yeni özellik getirilmiştir. Paranın değişim aracı olması ve tasarruf aracı olması diğer sistemlerde de vardır.
Bizim tezimize göre ise para, bu özelliklerinin yanında emeğin ve üretimin karşılığıdır ve tahrik unsurudur.
Bu sayede tüketim kabiliyetini arttıran, üretimi tetikleyen paranın piyasalarda serbest dolaşımını sağlayan aktif bir para politikası hayata geçirilmektedir.
Para, emeğin ve üretimin karşılığı olması ile devletlere senyoraj hakkını tanır. Piyasalarda üretim arttıkça buna karşılık para miktarının da belli oranda artması gerekir.
Bir çiftçinin tarlarına mısır ekmeye karar verdiğini düşünelim. Bir milyar lira ile tohumunu almış, tarlasını sürmüş, gübresini atmış olsun. Sene sonunda ise eline beş milyar liralık ürün geçtiğini varsayalım.
Beş milyar liralık mala karşılık, piyasadaki bir milyarın yetersiz olduğu, dört milyar değerinde yeni paraya ihtiyaç olduğu açıktır.
Aradaki farkı kapatmak için emisyon hacmini dört milyar daha arttırmak zorundayız.
Yani her yıl büyüyen ekonomilerde büyümeye bağlı olarak emisyon hacminin arttırılması gerekir.
Ülkemiz için düşünürsek, piyasalarda üretim ve tüketim arasındaki bu fark senyoraj gelirinin devreye konması ile değil, dışarıdan alınan borç para ile "hard currency" ler ile karşılanmaktadır.
Merkez bankamız, dışarıdan faizle alınan borç para ile piyasaların bu açığını kapatmaya çalışmaktadır.
Milli devletin para politikası ise, piyasaların bağımsız hale gelmesini sağlamaktır.
Milli Ekonomi Modeli'nde Paranın tahrik unsuru olması da ilk defa bizim tezimizde yer alan bir özelliktir.
Paranın herkesin elinde bulunması gerekir. Para, emeği tahrik ederek mal ve hizmet üretimini sağlayan bir araçtır. Tüketimi devreye koyacak bir tahrik unsurudur.
Milli Ekonomi Modeli'nin sosyal devlet projeleri ile para tüketen kesimin eline verilerek tüketimin devreye girmesi sağlanmaktadır.
Parayı emeğin ve üretimin karşılığı olarak piyasalarda bulunduracak olan da milli devlet anlayışıdır. Çünkü yalnız milli devlette para "maliyetsizdir".
Milli Ekonomi Modeli'nin ve sosyal devlet anlayışının yaptığı, paraya getirdiği yeni tarif ve yüklediği fonksiyonlarla, üretimin ve tüketimin aynı anda devreye konulmasını sağlayarak piyasaların dengesini korumaktır.
Bugün sistemin ihtiyacı olan da bu dengedir.