Prof. Dr. Haydar Baş'ın Yeni Mesaj gazetesinde 23.04.2018 tarihli yayımlanan yazısıdır.
23 Nisan 1920 tarihi Osmanlının son dönemleri ile genç Cumhuriyetin arasında belki de kilit gündür.
Bugün, milleti temsil eden Meclis açılmış, millet iradesi yetkiyi eline almıştır.
Artık söz milletindir.
16 Mart 1920'de İstanbul işgal edilir.
Meclisin açılması İstanbul'un işgalinden bir ay sonradır.
Yani İstanbul hükümetinin tamamen devreden çıkmasıyla millet egemenliğini temsil eden Meclis dönemi başlar.
'Hoş Geldin Atatürk' eserimizden o günleri hatırlayalım: "16 Mart günü İstanbul işgal edilir. İstanbul Limanı'nı dolduran harp gemilerinin en büyükleri köprüye ve rıhtımlara yanaştırılarak en büyük topları İstanbul üzerine tehditkâr bir vaziyette çevrilmişti.
İngilizler ve hatta bütün yabancılar Türk milletini öldürmeye müekkel olan (yönlenmiş) bu hareketlerine Saray'da kuvvetli bir müzahir ve muavin bulmuşlardı.
Saray devlet ve millet aleyhine yapılan ve yapılacak her hareketi tasvip ediyor, hatta bu hususta aklınca ecnebilere yol bile gösteriyordu.
Hayret! İstanbul işgal olunuyor fakat makamat-ı resmiye (resmi makamlar) ve Saray'da hiç telaş yok. Pek tabii bir hal karşısında imişler gibi hiçbir teşebbüs ve tedbir yok.
Mustafa Kemal, her livadan beş azanın seçilmesini vazetmiş, Müdafaa-i Hukukların, belediyelerin dahi iştiraki ile geniş bir temsil kuvveti oluşturmasını amaçlamıştır.
Gönderdiği beyannamede, İstanbul'da tecavüze uğramış olan Meclis-i Mebusan'ın yok edildiğinden bahsediliyor, açmayı düşündükleri yeni Meclisin, milletin mukadderatı hakkında onun yerine kaim olacağını ve belki ondan da mühim kararlar vermek hal ve mevkiinde bulunacağını ifade ediyordu.
Mustafa Kemal, milletin kaderini milletin azim ve kararı belirlesin diye Meclisi açmaya çalışırken, Saray büyük ölçüde İngilizlerin etkisindedir, desek yanlış ifade etmeyiz herhalde?
27 Nisan 1920'de henüz Meclisin açılmasından birkaç gün sonra Mareşal Fevzi Çakmak, Büyük Millet Meclisi'nde buna değinerek şunları diyordu: 'İngilizlerin istediği, Kuva-yı Milliye'nin red ve suçlandırılması idi.
Biz de Kuva-yı Milliye'nin haksız işgallerden ve Yunanlılardan İzmir ve Aydın'daki zulümlerinden doğduğunu ve bu haklı savunmayı reddetmenin ulusumuza karşı bir hıyanet teşkil edeceğini, bunu yapamayacağımızı söylüyorduk.
Malumunuz olan hatt-ı hümayunlar ve fetvalar, İslam'ı birbirine düşürmek için 1400 senelik İslam tarihinde misli görülmemiş bir İngiliz ara bozuculuğunun acı bir belgesidir. İngilizler bize açıkça söylediler: 'Biz dilediğimiz yolda yani en ağır şartları imzalayacak bir hükümeti bulup getireceğiz' dediler.
Bu tarihte İngilizlerin düzenledikleri planın esas hatları, önce ulusu iç ayrılıklara düşürmek ve bölmek idi. Gerçekten, iç ayrılıklarla ulusun bütünü ile çökeceğini ve tüm memleketin bir-iki ay içerisinde kölelik zincirine vurulacağını ümit ediyorlardı.'
Bu süreçte, Sait Molla da sahnededir.
İngilizlere yazdığı mektuplar vasıtası ile Damat Ferit ile İngilizler arasında ilişkiyi sağlamış, Ferit Paşa'nın ve Ali Rıza Paşa'nın Mustafa Kemal'den kurtulma planlarına destek olmuştur.
İskilipli Atıf da aynı gayelere hizmet etmekte, İngiliz ve Yunan kuvvetlerinin galip gelmesinde çalışmakta idi.
Saraya sahte din âlimlerinin ajan faaliyetlerine, halkı kandıran fetvalarına ve düşman güçlerine karşı Mustafa Kemal, millet iradesini hayata geçirmeyi başardı ve 23 Nisan 1920'de 1. Millet Meclisi Cuma günü dualarla, tekbirlerle, çoğunluğu hoca vekiller ile açtı. Kanun çıkarma yetkisini padişahtan ve Saray'dan alarak, vekilleri vasıtası ile Meclise verdi.
Atatürk, elde ettiği başarılar ve yıktığı Saray iradesinin ardından istese tek adam olabilirdi. Ancak o, milleti tercih etti.
Bakınız, Padişah Vahdettin ile İzmir'in işgalinden hemen sonra 1919 Mayıs'ının 15'inde yani Samsun'a çıkma kararından birkaç gün önce Cuma namazının ardından bir konuşma yapar.
Bir saatte fazla süren konuşmanın ardından Vahdettin, İzmir işgalinden dolayı teessürler izhar etmiş fakat Samsun ve havalisinde sükûnet temin edilmezse oranın da işgal edilebileceğinden bahsetmiştir.
Görüşme sonrası Mustafa Kemal, 'Çok alçak bir adam! Millet memleket mahvoluyor, o yalnız kendini düşünüyor' diyordu.
Millet iradesinin önemini ve Meclisin açılma zorunluluğunu şöyle anlatır Gazi: Bir devre yetiştik ki, onda her iş meşru olmalıdır. Millet işlerinde meşruiyet ancak millî kararlarla istinat etmekle, milletin temayülat-ı umumiyesine (genel eğilimleri) tercüman olmakla hâsıldır.
Milletimiz çok büyüktür. Hiç korkmayalım o esareti ve zilleti kabul etmez."
Atatürk'ün altını çizdiği sözlerden şunu anlıyoruz: Demokrasinin ve daha sonra ilan edilecek Cumhuriyetin meşruluğu millettedir. Millet yararına da olsa her ne adım atılırsa atılsın meşruluk şarttır. Bunun yolu da yetkiyi milletten almak, işleri ona sormaktır.
Ancak millet iradesinin tam manasıyla devreye girmesi ile Fransızlar, Mustafa Kemal ve Kuvva Harekâtını muhatap kabul etmiş, Türkiye Cumhuriyeti'nin tapu senedi Lozan, Türk milletinin temsil eden Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileri ile imzalanmıştır.
Türk Milletinden alınacak meşruluk konusu, bunun yolunun milli kararlara riayette gizli olduğu, büyük Türk milletinin esareti ve zilleti kabul etmeyeceği tezi bizce bugün de dikkat edilmesi gereken hususlardır.
İlelebet payidar kalmasını ümit ettiğimiz genç Cumhuriyet ancak Atatürk'ün bu prensiplerine uyularak payidar kalabilir.
Millet egemenliğinin yıldönümü Türk Milletine hayırlı olsun.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın son 23 Nisan mesajı
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı vesilesiyle bir kutlama mesajı yayınladı.
23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin (TBMM) Atatürk'ün emriyle Kuran-ı Kerim tilavetiyle ve dualarla açıldığını ifade eden Prof. Dr. Haydar Baş, Atatürk'ün bu büyük olayın gerçekleştiği günü Türk ve dünya çocuklarına armağan ederek taçlandırdığını söyledi.
BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş mesajında şunları kaydetti: "23 Nisan 1920'de TBMM'nin açılışıyla bir ana esas olarak gündem edilen "Milli Egemenlik" nüktesini Türk Milletinin tarihi seyri içinde kimlik ruhunda aramak gerekir.
Ankara'da TBMM'nin açıldığı günlerde işgal kuvvetleri 100 kilometre ileride Polatlı'daydı. Bu irade, bu Meclis, tüm namüsait şartlara rağmen İstiklal Savaşı'nı yönetmiştir. Yüz binlerce şehit pahasına milli egemenlik korunmuş ve bağımsızlığa kavuşulmuştur.
'Meclis, Kuran ile açıldı'
Gazi Mustafa Kemal, 23 Nisan 1920'de Meclis'in açılışından iki gün önce Anadolu'daki bütün askeri ve mülki makamlara talimat göndererek Meclis'in Cuma namazının kılınmasını müteakip dualarla tekbirlerle açılacağını bildirmiştir.
TBMM'nin bütün milletvekilleri Cuma günü Hacı Bayramı Veli Camii'nde kılınan Cuma namazının ardından Kuran-ı Kerim okunarak, salât-ü selamlar getirilerek, Sakal-ı Şerif ve Sancak-ı Şerif'in bulunduğu daire ziyaret edilerek ve kurbanlar kesilerek Meclis'in açılışını gerçekleştirmişlerdir.
Atatürk bu büyük olayın gerçekleştiği günü Türk ve dünya çocuklarına armağan ederek taçlandırmıştır. 'Bağımsızlık benim karakterimdir' diyen Atatürk'ün, gençliğe emanet ettiği cumhuriyetin teminatı, bağımsızlık sevdalısı Türk Milleti'dir. 23 Nisan 1920'de, henüz savaş şartlarında
Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde hayata geçirilen millet egemenliğini esas alan siyaset, bugün de bizlere örnektir.
Milli irade bayramı
23 Nisan çoluk-çocuk topyekûn Türk milletinin milli irade ve ulusal egemenlik bayramıdır. Bu büyük günü Türk milletine bayram olarak armağan eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün şahsında tüm gazi ve şehitlerimize Yüce Allah'tan rahmetler diliyor; Tüm çocuklarımızın ve topyekûn Türk milletinin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı gönülden kutluyorum."