Allah Resulü, esas görevini, "Ben, ancak bir öğretmen olarak gönderildim" sözü ile açıklamıştır.
Cuma Suresi'nin 2. ayetinde de bu mühim görev şöyle açıklanır: "Kitapsız kimseler arasından, kendilerine ayetleri okuyan, onları arıtan, onlara Kitabı ve hikmeti öğreten bir Peygamber gönderen O'dur. Onlar, daha önce, şüphesiz apaçık bir sapıklık içinde idiler."
Bu ayet, Resulullah'ın en önemli görevinin eğitim ve öğretim olduğunu ifade eder. Peygamberin hayatının en büyük bölümü, bu görevde harcanıyordu: Kitabı ve hikmeti öğretmek; nefs ve ruhları onlarla eğitmek…
Çünkü eğitim ve öğretim olmaksızın
siyasî, sosyal, iktisadî, askerî ve ahlâkî… Hayatın hiçbir yanının iyi olmasına imkân yoktur.
Bir millet, yolunu gösterecek bir rehber olmayınca mutlaka sapıtır. İşlerinde düzensizlik hüküm sürer. O milletin her ferdi için ayrı istikâmet, ayrı bir tutum ve görüş hâkim olur. Böyle bir toplumun veya ferdin başarı göstermesi mümkün değildir.
Eğitimcinin kemâli üç durumda kendini belli eder:
1. Eğitimci, insanın ruh ve aklını ne kadar olgunlaştırıp insanı ne derece ilerletebilirse kemâli de o derece büyüktür.
2. Kemâle erdirdiği insanların geniş dairesi, onun kemâlini gösterir. Daire ne kadar geniş olursa, o kadar da onun büyüklüğü görülür.
3. Getirdiği hüküm ve terbiyelerin yararlı olup, insanların bütün ihtiyaçlarını karşılaması, asırlar boyu semere vermesi ve insanoğlunun ona daima muhtaç olması da eğitimcinin kemâline delâlet eder.
Dost ve düşman, inanan ve inanmayan herkes itiraf ediyor ki, bu alanlarda Hz. Muhammed (s.a.v.)'in eriştiği zirveye hiçbir kimse erişememiştir.
Erişmesi de mümkün değildir.
Resulullah (s.a.v.), insanları en aşağı dereceden alıp, en yükse dereceye çıkarmıştır… Abdullah b. Mesud deve çobanlığı yapan, Kureyş arasında hiçbir değeri olmayan bir kimse idi. Fakat nübüvvet eli onu terbiyelendirdikten sonra, İslam hukuku ve hadis sahasında peşinden gelenlere kaynaklık yapmıştır."
(Prof. Dr. Haydar Baş, Rahmet-el lilAlemin eseri 2. Ciltten)