Allah, insanı bir maksat için yarattı. Neydi o maksat? Allah'ı tanımak, bilmek, bulmak, O'na kul olmaktır. Cenab-ı Hak: " Ben insanları ve cinleri ancak Bana kul olsun diye yarattım" (Zariyat 56) buyuruyor.
Ayette geçen " Liya'budin/İbadet etsinler diye " beyanını ulema-i amilin ve de meşreb-i sufiyye, " Li ya'rifün/Allah 'ı bilsin, Allah'ı tanısın" olarak tefsir ederler.
Allah'ın tanınması neyledir? İşte ibadetledir. Allah'ı tanımanın adına ne denir? İlim denir. Arif kimdir? Allah'ı tanıyan, bilendir arif. İbadetle insan ancak arif olabilir. Ubudiyetle kendi acziyetini idrak edebilir. Yoksa başka türlü Allah'ı tanıması, bilmesi mümkün değildir.
Allah, kullarının kalbin e tecelli eder. İsimleri ile tecelli eder. Sıfatları ile tecelli eder. Zat- ı Barisi ile tecelli eder. Rabbimiz ne ile beraber bize tecelli ederse biz o yönü ile o Rabbi tanırız. Onun için Allah'ı çokça anmak, zikretmek, O'na ibadet etmek, O'nu tanımak için anahtardır.
Ayette, 'Beni zikret Ben de, seni zikredeyim' buyuruyor. Bunun anlamı şudur; "Sen, Rabbini ne kadar tanırsan O da, seni o kadar tanır. Seni ne kadar tanırsa da zatını sana o kadar tanıtır." Bir başka ifade ile sen, O'nu ne kadar sayarsan, Rabbinde sana zatını o kadar tanıtır.
Allah'a kul olmayan bir insanla, ubudiyetle hayatını değerlendiren insanın, Allah'ı tanıması ve de anlatması bir olur mu?
Allah'ı tanımak bir haldir. Kalbi bir olaydır. O kalbi olaylar marifetle aşılacağı için marifet ilminin tek anahtarı da ibadettir. "Efendim, okuyarak biz bu işi elde edemez miyiz mi?" El cevap; edemezsin. Hiç mümkün değil.
O bakımdan dikkat edin, velilerin büyüğü de ümmidir, Risaletin sahibi Peygamber Efendimiz de (sav) ümmidir. İkisi de okuma, yazma bilmez. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) de okuma yazma bilmez. Üveysü'l Karani de okuma yazma bilmez.
Peki, efendim reis-i evliya olan zat ne ile okumuştur?
İbadetle okudu. Neyi okudu? Kalbine tecelli eden Rabbini okudu. O Rab, onun kalbine isimleri ile tecelli etti, oradan Rabbini tanıdı; esma-i ilahisinden Rabbini tanıdı; sıfat-ı barisiyle tecelli etti; sıfat-ı bariden O Rabbi tanıdı, haline göre zatıyla tecelli etti, O Rabbini, Zat- ı barisi ile tanıdı.
Şu hadis-i kutsi bu hususu açıklar: "Yaklaşanlar, kendilerine farz kıldığım ibadetlerin edasında olduğu kadar hiç bir şeyde yaklaşamazlar. Gerçekten bir kul, Bana nafilelerle de yaklaşır. Böylece Bana yaklaşanı severim. Sevince de o kulun, kulağı olurum, eli olurum. Ayağı olurum... Benimle işitir. Benimle görür. Benimle konuşur. Benimle tutar. Benimle yürür."
Nafile ibadetleri yaptın mı, Allah senin gözünü, kendi zatının gözü yapar. Onunla görürsün. Şimdi Rabbinin gözüyle baktığın, nazarıyla baktığın, kulağıyla işittiğin bir yer göster bana ki bunu duyamayacaksın, göremeyeceksin? İşte arif- i billah dediğimiz zatlar bunlardır. Gerçek ilim, hikmet sahibi yine bunlardır.
Allah bunların şefaatlerinden mahrum eylemesin! Bize düşen vazife de onların gösterdiği istikamette ve de yolda, iyi bir talebe olup Hakk 'ı talep etmektir." (Prof. Dr.
Haydar Baş, Hikmetin sırları eseri 2. Sohbetten)