Prof. Dr. Haydar Baş'ın İcmal Dergisi Haziran 2014 tarihli yazısıdır.
(dünden devam ediyoruz)
Zekâtın çok ciddi manevî boyutu olduğu gibi bir de toplum içerisinde insanları birbirine kaynaştıran unsur görevini de görüyor. Siz, bir fakire yardım ettiğiniz zaman en azından Allah razı olsun diyecektir.
Düşünün ki o insan, devamlı sizin elinizden, bir, iki, üç, beş alıyor. Ne yapıyor? Kalbine bir merhamet geliyor. O da, sana dua ediyor. "Ya Rabbi! Buna çok ver!" diyor.
Bakıyor ki, ne kadar fazla veriyorsa, kendisine düşen pay da o kadar fazla oluyor. Dolayısıyla zekât bir başkadır. Ramazan-ı Şerif'te, özellikle insanlarımızdaki hayır duyguları öne çıktığı için bu vazife hakkı ile eda ediliyor.
Bunu her zaman için eda ettiğimiz zaman göreceğiz ki, cemiyetimizde geçim çok daha fevkalade olacak. İnsanlarımızın birbirine bakışı değişecek. Yani bencillik ortadan kalkacak.
Bencilliği ortaya getiren sebeplerden bir tanesi cimriliktir. En azından zekâtını veren insan vazifesini eda eder. Yani zekât da bir cömertliğin alameti değildir.
Yanlış anlaşılmasın! Cömert olmak için ondan fazla da vermek lazım. Hz. Ali (k.v.); "Kırkta biri cimriler verir" diyor. Yani, fazlasını vermek lazım. Cömertlik fazlasıdır. Nisabın fazlası cömertliktir. Öteki vazifendir. Kulun hakkıdır.
Cenab-ı Hak, senin servetinin içinde fakirin hakkını halkediyor. Bunu, değerine göre verdiğin zaman vazifeni yapıyorsun. Zekât malı sana ait değildir.
Allah onu, senin malının içine gizledi. Seni de deniyor, komşunu da deniyor. Sen kalkıp onu ona veriyorsan, bir defa komşunun hakkını veriyorsun. Fakirin hakkını veriyorsun. Bu, senin vazifendir.
Ama Allah'ın senin malının içinde gizlediğinden daha fazla veriyorsun, işte o zaman devreye cömertlik giriyor. Bu yapıldığı zaman, toplum bireyleri birbirine kenetleniyor, bağlanıyor. "Benim arkamda filanca var" diyor.
Dikkat edilirse; bugün böyle bir güvence olmadığı için herkes geleceğinden endişe ediyor. "Yarınımız ne olacak?" diyor. Ne olacak? Hiçbir şey. "Rızık Allah'tandır" deyip, umutla çalışan, kendine güvenen insan sayısı maalesef çok az günümüzde.
Bir de bunun veriliş tarzı var. Bu bir ibadettir. Bu, gayet güzel bir şekilde ikram edilir. Dedikoduya sebep olacak davranışlardan da kesinlikle kaçınmak lazım.
İnsanların geçiminin temin edilmesi şart
Günümüzde öyle bir durum var ki, Türkiye'nin toplam gelirinin yüzde 80-90'ı belirli insanların ellerinde. Geri kalan küçük kısmı ise toplumun büyük bir kısmı paylaşıyor. Böyle olunca sosyal patlamalar kaçınılmazdır.
Gelir mesafesinin bu kadar açılması sıhhatli bir gelişme değil. Her şeyden evvel bunu sıhhate oturtmak lazım. Sağlığına kavuşturmak lazım.
Biz,
Milli Ekonomi Modeli tezimizde bu konuyu bütün yönleriyle ele aldık ve çözüme kavuşturduk.
Konumuz gereği zekâtı tekrar hatırlatırsak deriz ki: Bu iş zekâtla rayına oturur. Böylece, gelirin büyük kısmını ellerinde bulunduranlar, insanımız tarafından doruk noktada insanlar olarak kabul edilir, sevilir. Onlar da vazifelerini eda ederek manevî bir rahatlığa kavuşurlar.
Öyle olmasını niyaz edelim. Öyle olsun, inşaallah!"