Prof. Dr.
Haydar Baş'ın gazetemizde 10.12.2001 tarihli yayımlanan yazısıdır
Türkiye'den AB'ne üyelik şartı olarak koparılan her taviz bağımsızlığımızdan ve kimliğimizden biraz daha uzaklaşmamız demektir.
Bağımsız bir devletin iç meselesi olan konular veya uluslararası arenada 2 devlet arasında halledilmesi gereken sorunlar, bugün Kopenhag Kriterlerine göre hazırlanan Katılım Ortaklığı Belgesinde üyelik için çözümü zorunlu şartlar olarak ileri sürülmektedir.
Yunanistanla yıllardır halledemediğimiz Ege Kıta Sahanlığı problemi, 2004 yılına kadar neticelendirilmelidir. Aksi halde sonu Lahey Adalet Divanına bırakılacaktır.
Türkiye'nin Akdeniz'deki kalesi olan Kıbrıs aynı durumdadır. 2002 yılına kadar iki ülke arasında bir sonuca varılamazsa BM veya Lahey Adalet Divanı devreye girecektir.
Bugüne kadar lehimize bir karar verdiği görülmeyen Batılı kurumların Rumların tarihi projesinde onların yanında yer alacağı muhakkaktır.
Lozan Andlaşmasına göre, sadece gayri müslimler azınlık statüsünde kabul edildikleri halde, AB'nin yeni kriterlerine göre, azınlık kavramı etnik ayrımcılığa yol açacaktır. Ülkemizdeki Laz, Çerkes vs. her grup bu sayede kendi iradeleriyle azınlık olacak ve bağımsızlık talep edilebilecektir.
Bugün İstanbul sur içinde, Vatikan benzeri Ekümenik bir din devleti oluşturma projeleri gündemdir.
Dinlerarası diyalog, hoşgörü çalışmaları ile bu proje hiç bir engelle karşılaşmadan nihai hedefe doğru ilerlemektedir.
Diğer aday devletlere dayatılmayan bu şartlar kabul edilirse, Türkiye'nin parçalanması kaçınılmazdır.
Teslis akidesine dayanan Batı medeniyeti ile Tevhid akidesi ile temellenmiş medeniyetimiz arasındaki kültür ve medeniyet farkına dikkat çeken Alman Cumhurbaşkanı Köhl'ün, "Haçlar olmazsa Avrupa Avrupa olmaz" diyerek Tevhid akidesinin bu birlikte yeri olmadığını açıkça ifade ettiği beyanı ortadadır.
Bu görüşüne rağmen Batı, Türkiye'yi kendi haline de bırakmamaktadır.
AGSP'nde söz sahibi olmak isteyen bir Türkiye'ye izin verilmemekte ama farklı projelere yönelmesinin önüne geçmek için de oyalanmaktadır.
Siyasi iradeye düşen vazife, Batının üyeliğimize yaklaşımı ortadayken, bu noktada milleti ve devleti çöküşe götüren bir ısrar yerine; bölgesinde ve dünyada lider bir Türkiye'nin projelerini hayata geçirmektir.