Prof. Dr.
Haydar Baş'ın gazetemizde yayımlanan 26-01-2012 tarihli yazısıdır
Kapitalizmin en büyük sıkıntılarından birisinin işsizlik olduğu malumdur.
Öyle ki, bugün yüzde 5 düzeyindeki işsizlik oranları "doğal işsizlik" olarak görülmektedir. Hatta belli oranlardaki işsizlik yani, emek-arz fazlasının işçi ücretlerinin düşmesine ve imalatın ucuzlamasına neden olacağına inanılmaktadır.
Bu, kapitalist sistemin, toplumun tamamının refah seviyesini yükseltmeyi hedeflemediğini de ispatlamaktadır.
İşsizlik Türkiye'de de ciddi bir sorun. Son olarak atanamayan öğretmenler yürüyüş yaptı. 300 bin öğretmenden sadece 60 bini atanabilecek. Konu hakkında yetkililerden "gerisi kendisine başka iş baksın" açıklaması geldi. Okullarımızda ise 200 bine yakın bir öğretmen açığı mevcut. Yani atamaların yapılamaması kadro yetersizliğinden değil.
Türkiye'de IMF ve Dünya Bankası talimatları ile şekillenen ekonomi düzeninde, kamuda çalışanlara ayrılan para miktarı belli ve bunun dışına çıkılması söz konusu olmuyor.
Öyleyse, borç alarak borcu kapatma mantığında hareket eden Türkiye'nin borç aldığı kaynaklar, bütçeden maaşlara ne kadar para ayırırsa hükümet o kadar memuru işe alabilecektir.
Geçen sene bütçeden kamu personel harcamalarına ayrılan gider 72 milyar lira idi. Bugün yüz bin memur işe alınırsa 3.5 milyar lira gider kalemine yazılacak. Kendi parasını basamayan bir devletin aldığı borçlarla bütçeye yeni gider kalemleri yazmasına imkân yoktur.
Merkez bankalarının işlevi de burada ortaya çıkmaktadır. Devletler para basar ve bastıkları para kadar senyoraj geliri elde ederler.
Türkiye gibi IMF talimatlarıyla idare edilen ekonomilerde ise merkez bankaları bağımsız hale getirilir.
Gelişmiş ülkeler IMF ve Dünya Bankası kanalı ile gelişmekte olan ülkelerin merkez bankalarına emisyon yasağı getirmekle, devletlerin senyoraj gelirinden mahrum kalmalarına sebep olurlar.
Piyasalardaki emisyon açığı "hard currency" ile kapatıldığı için devletlerin gelirini kendilerine transfer etmişlerdir.
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler aldıkları "hard currency" karşılığındaki dövizi merkez bankasının kasasında bulundurur. Piyasada dolaşan para işte kasadaki bu paranın karşılığıdır.
Hard currency ile gelişmiş ülkeler, merkez bankaları aracılığı ile gelişmekte olan ülke halklarından vergi alırlar.
Yani
Merkez Bankası, IMF ve Dünya Bankası talimatları ile bağımsızlaştırılmış bir kurum değil, milletin emeği ve üretiminin karşılığını bulacağı milli paranın basılacağı, senyorajın devreye konulacağı bir merkez bankası olmalıdır.
İşsizlik sadece,
Milli Ekonomi Modeli'nin özelliği olan adil bir gelir dağılımı ve sürekli büyümenin temini ile halledilebilir.
Milli Ekonomi Modeli, insanın sınırlı ihtiyaçlarının sınırsız kaynaklardan karşılanması ilmi ve ülkelerin gerektiğinde her türlü hizmet ve malı üretebilme gücüne sahip olması, iç ve dış harcamalarının borçlanmadan temin edilebilmesinin adı ve formülüdür.
Ve sadece bu formül kapitalizmden ve sosyalizmden ezilen halkların kurtuluşu olacaktır.