Prof. Dr. Haydar Baş'ın 11.07.2013 tarihli yayımlanan yazısıdır
Ömrü, Türk milletinin birliğine ve beraberliğinin teminine yönelik çalışmalarla geçen bizler, bu mücadeleyi 40 bin sayfadan fazla tutardaki dava dosyaları ile uğraşarak geçirdik.
Hakkımızda atılmayan iftira kalmamış, "çamur at izi kalsın hesabı" bir tekini kaybetmediğimiz davalar, yıllar yılı iftiralara cevap vermiştir.
Yazdıklarını okuduğumuzda bizi bugün bir kere dahi dinlemediğine emin olduğumuz bazı kalemler, sanki 1990'lı yıllarda hakkımızda uydurulan iftiralarla dolu metinleri tozlu çekmecelerden çıkararak aynen gündem ediyorlar.
O tarihlerde profesörlük unvanını Türkiye'de kullanamayacağımız yönünde davalar açılmıştı.
Oysa biz, 14 sene Bakü Devlet Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak vazife yaptık. Bu konuda kazandığımız ve bu iftirayı ortaya atanların yer aldığı gazete ve dergileri büyük zararlara uğrattığımız pek çok dava söz konusu.
Aynı konuda açılmış ve tarafımızdan kazanılmış, kesinleşmiş yargı kararları olmasına rağmen, ellerinde sığınacak başka bir liman olmaması hasebiyle bugünün kalemşörleri de buna sarılmış.
Ne yazık ki, hakkımızı savunmak adına geçmişte yaptığımızı bunlara da yapacak ve hukuki yolları kullanarak bunlardan da attıkları iftira için tazminat alacağız.
Üzerimize atılı 40 bin sayfalık karalama ve suç duyurularının tamamı üç beş maddenin değişik şekillerde ısıtılarak Türk halkına sunumundan ibarettir.
Biz isterdik ki, yirmi yılı aşan bu kısır döngü, Türk milleti adına yaptığımız hayırlı işler ile değiştirilsin.
İdrakleri o kadarına el verdiği için sadece iftiraya aklı erenler, keşke Türk milleti menfaatine gelişmeleri de anlayabilseler ve köşelerine taşısalar.
İşte o zaman gerçek manada gazeteci olurlar. İşte o zaman Türk milletinin gazetecisi olurlar.
Zira bugün Prof. Dr. Haydar Baş ismi, sağın veya solun temsilcisi değil, Türk milletinin değerlerinin özdeşleştiği bir referans olmuştur.
Bize, yirmi senelik temcit pilavları ile yüklenmeye çalışanlar, bilerek veya bilmeyerek dış mihrakların ekmeğine yağ sürmekteler. Şahısları adına emeklerine yazık diyoruz.
Biz, bu saldırıları yapanların eskiden kalma bahanelerini okuduğumuzda, yersiz çıkışın nedenlerini düşündük.
Yersiz zira Türkiye'de ve dünyada o kadar ciddi gelişmeler, sistem değişiklikleri ve kitlesel halk hareketleri ile şekillenen olaylar söz konusu iken, bunlar üzerinden verilecek mesajlar dururken, idrakleri zayıf arkadaşlar bize yüklendiler.
Siyasete girmeden evvel başlattığımız, birlik konferanslarımız, Bağımsız Türkiye Partisi'ni kurduktan sonra siyasal bir kimliğe bürünse de, yaptığımız çalışmalar partizanlığın üzerinde fevkalade faydalar sağlamıştır.
"Mandacı değil ulusal, şövenist değil milliyetçi, fundamantalist değil dindar" bir parti olarak yer aldığımız Türk siyasetinde; "Türk, Kürt, Laz, Çerkez ve Boşnak kardeştir" sloganımız, "dini bütünlüğümüz milli birliğimizdir" ikazımız, "sivil, asker, devlet ve millet bir bilek bir yürek olalım" çağrımız, "Alevi-Sünni itikatta birdir" ispatımız ve Müslüman Atatürk'ü anlatmamız Türk siyasetinin ilkleridir.
Milli Ekonomi Modeli gibi dünya ekonomisinde çığır açan çözüm modelimiz de dünya ekonomisinde bir ilktir.
Böyle ilkleri arkadaşlar idrak edememiş olabilirler. Biz, mesela bizi bugüne kadar takip etmemiş bu arkadaşların Rusya Duma'sında yaptığımız ve Putin'in "Bu modelin tamamını uygulayacağız" dediği oturumumuzu seyretmesini isteriz.
Belki bizi tanırlar. Ya da yedi uluslararası kongrede tanıtılan, yedi düvelin duyduğu ve 150 ülkenin kısmen uygulamaya başladığı Milli Ekonomi Modeli'ni okumalarını.
Siyaset halka inerse ona çözümler sunar, sırtını giydirir ve karnını doyurursa siyasettir.
'Türk milleti birdir, beraberdir. Ayıranlar kalleştir' dediğimizde biz, işte bu ilkleri anlamayarak karşısına geçenleri ikaz etmek istemiştik.
Atatürk hakkında dediklerimizde elbette ki ilk. Türk milletinin kurucusu üzerinden yapılacak bölme hareketlerinin tamamının önüne geçecek gerçekleri cesaretle ve ilk defa dile getiren bizlere, "Bir insan hem Atatürkçü, hem de Müslüman olabilir mi?" gibi sığ bir soru sormak, aslında şahsımızda Atatürk hayranı milyonlarca Müslüman Türk'ü İslam dairesinden çıkarmaktadır.
Dediğimiz gibi idrak meselesi. Ehl-i Beyt açılımımız büyük bir bereket olmuş, dünya genelinde özellikle Suriye'de çıkarılmak istenen Şii - Sünni savaşının önüne geçilmesinde tampon vazifesi görmüştür.
Ülkemizde Alevi - Sünni gerginliği ile planlanan kaosu bozan da Ehl-i Beyt çalışmalarımızdır.
Bizim siyasi neticeler veren ancak İslam itikadında bozulmuş birliği temin eden bu hareketlerimiz de yine mazisi kırk sene evvele dayanan "sahte şeyh ve İran bağlantısı" iftirası üzerinden sunulmaktadır.
Ne bir İranlıyı tanımaktayız ne de bir defa İran'a gitmişizdir. Bizi bir defa dinlememiş arkadaşlar, İran ile bizim izlediğimiz siyasetin ve dine bakışın birbirine zıt olduğunu keşke görebilselerdi.
Bu iftira da geçmişte kesinleşmiş yargı kararları ile defalarca cevaplanmıştı. Yine hukuki yollardan attıkları iftiranın hesabı sorulacaktır.
Atatürk gibi Milli Mücadele'nin mimarı hakkında dediklerimizden rahatsız olanlar, Milli Mücadele'de Atatürk'ün çizgisini eleştirenlere elbette ki sahip çıkacaklar.
İskilipli Atıf Hoca gibi, Atatürk'ün ve kuvva hareketinin karşısında duranlar hakkındaki sözlerimizi Kur'an, İslam ve sünnet üzerinden sorgulayan, yani iftiralarına dini de alet ederek kafa karıştırmaya çalışanlara şunu diyebiliriz:
"İskilipli Atıf Efendi'nin, Teali İslam Cemiyeti Başkanı olarak yayınladığı bildiride: Mustafa Kemal ve Kuvayı Milliye maskaraları Yunan askerlerinin önünden kaçıyor. İngilizleri kızdırdınız, üzerimize Yunanlıları musallat ettiniz. Şimdi oturup yenilginin sonuçlarına katlanmak yerine Yunanlılarla harbe tutuşuyorlar?" (Yunus Nadi, Ankara'nın İlk Günleri, Hisar Matbaası, İstanbul 1995, sayfa 117-118) diyerek kuvva hareketini reddetmiştir.
Burada, dindar Atatürk değil, kuvva hareketi ile düşmana direnen komutan Atatürk'ten rahatsızlık vardır.
Asıl maksat da zaten milli iradeden duyulan bu rahatsızlıktır. Millî iradeye sahip çıkan bizlerin varlığından duyulan endişedir. Bizim yazılarımızın okunduğu TV kanallarına uygulanan hukuk dışı para cezalarını da aynı endişenin yansıması olarak görüyoruz.
MHP Kütahya Milletvekili Prof. Dr. Alim Işık, verdiği soru önergesi ile RTÜK'ün neden sadece Meltem - Mesaj Medya Grubuna, yayınlanan reklâmlar bahanesi ile bu kadar ağır para cezaları kestiğini Meclis gündemine taşıdı.
Aynı reklâmların gösterildiği diğer kanallara verilmeyen bu cezaların arkasındaki siyasi baskıyı sordu.
Tarih boyunca milli duruş sahibi olanlar, siyaseti ve dini şahsi hırslarına alet edenlere cesaretle hesap sormuştur.
Bu soru önergesi de bunlardan biridir. Bütün kredilerini kaybetmiş bir gazetenin ve bir yazarının bizim adımızla bir makama gelmeye çalışması olsa olsa zilletin ta kendisi olabilir.
Onun için bu gazetenin ve yazarının ismini anmaya gerek duymuyorum. Fitne ve nifak ehli her dönemde olacaktır.
İstikamet üzere olanlara düşen vazife haklı yoluna devam etmesidir. Baki Hüda'ya emanet olun.