Prof. Dr. Haydar Baş'ın gazetemizde 18.12.2013 tarihli yayımlanan yazısıdır
Bağımsız bir devlet olarak uluslararası arenada tanınmadıktan sonra toprağınızın, bayrağınızın ve meclisinizin olması bir şey ifade etmemektedir.
Bağımsızlığınızı kan dökerek elde etseniz bile, ilanınıza diğer ülkelerden kabul gelmezse ilan ettiğiniz bağımsızlık havada kalır.
Tıpkı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde olduğu gibi.
Bayrağı, toprağı, cumhurbaşkanı, kabinesi ve meclisi olmasına rağmen KKTC, Türkiye dışında hiçbir ülke tarafından tanınmamaktadır.
Bunda hata elbette Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin!
74 çıkartması ve sonrasında 1980'de gelen tam bağımsızlık ilanına garantör ülke olarak biz sahip çıkmalı, adadaki Türk varlığını bir devlet olarak biz dünyaya kabul ettirmeliydik. Yapamadık değil, yapmadık.
Hatta AB sürecinde, Türk kesimin Rum tarafı ile birleşmesi fikrine sahip çıkan, bir manada halkın asimilesini ve toprakların iadesini kabullenen de biz olduk. Bugün adada halen dalgalanan KKTC bayrağı varsa, bu maalesef Rumların birleşmeyi reddeden tutumu sebebiyledir.
Kısaca, garantör Türkiye yavru vatan Kıbrıs'ı, son kazanımımız bu adayı çoktan gözden çıkarmıştır.
Adadaki Türk nüfus, tarımda, hayvancılıkta, sanayide ve eğitimde kaderine terk edilmiştir.
Ama asıl mesele, Türk kimliğinin unutturulmaya çalışıldığı propagandalara karşın onlara verilmeyen "tam bağımsızlık" ruhu ve bunun hayata geçirilme konusudur.
2 Kasım tarihinde biz adada idik. Milli Ekonomi Modeli'nin tarım uygulamaları konusunda KKTC'nin meselelerini masaya yatırdık.
Oraya tarım konusunda büyük bir müjde ile gittik.
KKTC'de var olan pazar problemini, Rusya pazarı ile çözme müjdesi?
Çalışmalarımız ile Rusya, KKTC ürünlerini alma garantisi verdi.
Bu, tanınmayan, tanınmadığı için mallarını uluslararası pazara taşıyamayan bir ülke için can simidi çözümdür. Türkiye'nin atmadığı bu can simidini Kıbrıs'a biz sunduk.
Oradaki konuşmamızda meselenin temeline değinerek, tam bağımsızlığın Kıbrıs Türk tarafı için hayati bir zorunluluk olduğunu belirttik. Ve bizim bunu yapacağımızın garantisini verdik.
Kıbrıs halkı için, bir Türk siyasiden duyduğu ilk bağımsızlık ışığıdır, verdiğimiz garanti. Ve etkisi hemen görülmeye başladı.
Kongreden birkaç gün sonra alelacele Ankara'ya gelen Rum temsilci Mavroyannis, kapalı bölge Maraş'ı istemiş, "Kıbrıs'ı tek cumhuriyet olarak tanıyın, liman ve havaalanlarını bize açın" taleplerini sıralamıştır.
Türkiye'de Meclis'te partisi bulunmayan bizler, yaptığımız çalışmalarla, Rum kesimini telaşlandırdık.
Aradan bir ay geçti ve 2014 bütçesinde de Kıbrıs konuşuldu.
Kıbrıs müzakerelerde kararlı durmalı demekle, KKTC'nin artık uluslararası örgütlerce tanındığı ile övünmekle kimse Kıbrıs meselelerine sahip çıktığını iddia etmemelidir.
Hele hele devletin başını dik tutmak için ekonomisi güçlü olmalı gibi ifadeler, on yıldır iktidarda olunmasına rağmen ciddi hiçbir adımın atılmadığı Kıbrıs politikası için, içi doldurulamayan cümlelerdir.
Siz eğer, KKTC hakkında bütçe görüşmeleri sırasında dile getirdiğiniz bu görüşlerde samimi iseniz, bizim Kıbrıs'ta altını çizdiğimiz temel meseleyi halledin ve onun tam bağımsız bir devlet olduğunu kabul ettirin. Bunun girişimlerine başlayın.
Adanın geleceği konusunda, sizleri sadece Türk halkı veya Kıbrıslı Türkler değil, Rumlar da samimi bulmamaktadır.
KKTC'nin Havadis gazetesi pazartesi günü bir harita yayınladı. Buna göre Rum yönetimi, 2004'te reddettikleri Annan Planı'nı da aşarak, KKTC'nin iç kesimlerinden ve stratejik Karpaz yarımadasından da pay istemeye başladılar.
Bu istek, BM'ye sunulan yeni harita kabul edilirse adanın yüzde 36'sına sahip Türk kesiminin elindeki toprak oranının yüzde 29'a düşmesi manasına geliyor.
Türk hükümeti, bugüne kadar izlediği siyasette Kıbrıs'ı yok saymış, tanınmasına ve bağımsızlık ilanına destek olmamıştır.
Çeşitli vesilelerle edilen birkaç kelime ile gönül alınmasına da imkân yoktur.