Prof. Dr. Haydar Baş, Rahmet-el lilAlemin 2. cilt kitabından derlenmiştir.
Resulullah'ın (s.a.a.v.) en üstün örnek olması, seçilmişliğinin yanı sıra, hayatın bütün yönlerini kuşatmasından kaynaklanmaktadır.
O, en iyi ve müşfik aile reisiydi; fakat her peygamber evlenip çocuk sahibi olmamıştı. Resulullah (s.a.v.) en iyi devlet kurucusu ve reisi idi. Fakat her peygambere devlet kurmak nasip olmamıştı.
Resulullah (s.a.v.) İslam ordusunun başkumandanı ve benzeri olmayan bir savaşçıydı. Fakat her peygamberin askerî alanda rehberlik yapması mümkün olmamıştı.
Adeta O, kendinden önceki bütün peygamberlerin sahip oldukları en bariz vasıfların, güzelliklerin ve özelliklerin özü, özeti ve mecmuu idi.
Resulüllah Efendimiz akide, ibadet, ahlak, eğitim, iktisat, sosyal düzen ve siyaset gibi sahalarda insan hayatının bütün yönlerini kuşatıcı esaslar getirmişti. Ama hayatın ve insanlığın tümünü kuşatan başka bir peygamber gelmiş değildi. Bu sebepledir ki, her sınıf insana ancak Resulullah (s.a.v.) örnek olmuştur.
Allah'ın Resulü bütün hâllerde beşerin en güzel misali ve en üstün biricik örneğidir. Her şeyde kemâl O'na dayanır, her kemâl de, O'ndan alınmıştır. Bu sebeple insanın durumu ne olursa olsun Resulüllah uymadıkça, O'nun yolunu takip edip, O'nu örnek almadıkça kemâle ermesine imkan yoktur. O'nun şahsından toplanan olgunluk ve kemâlât hiçbir insanda toplanmamıştır, toplanması da mümkün değildir.
O mir'atullah (Allah'ın aynası) idi. Bu da iki yönlü özellikti. Birincisi Hakk'ın boyasıyla boyandığı, Allah'ın sıfatları kendisinde tecelli ettiği için yanına gelenler O'nda,Cenab-ı Hakkı seyrederlerdi.
O'nu dinleyen, O'nu seyreden yanından ayrılmak istemezdi. Bu vasfıyla Hz. Resulûllah Efendimiz insanları, Allah'a ve O'nun sevgisine, Cenab-ı Hakkı da insanların kalbine taşırlardı.
İkinci olarak da halkın aynasıydılar. Yani O'na bakan, kendi güzelliğini ya da çirkinliğini seyrederdi.
Bir gün yanlarına Ebu Cehil geldi, "Ne kadar çirkinsin ya Muhammed! Âlemin bütün çirkinliğini Sende seyrediyorum" dedi. Resulüllah Efendimiz, "Doğu söyledin!" şeklinde mukabelede bulundular.
Ardından Hz. Ebubekir (r.a.) teşrif etti. Hz. Ebubekir, "Ya Resulallah, ne kadar güzelsin. Bütün güzellikleri Sende seyrediyorum" dediklerinde, Peygamber Efendimiz ona da, "Doğru söyledin" şeklinde mukabele ettiler.
Ashaptan bazıları sordular: "
Ya Resulallah, birisi güzel, birisi de çirkin konuştu. İkisine de doğru söylediklerini bildirdin. Bunun hikmeti nedir?"
Âlemin Fahri şu manidar cevabı verdiler: "Mü'min-i kâmil ayna gibidir. Ona bakan kendisini görür. Dolayısıyla bize, Ebu Cehil baktı, çirkinliğini seyretti. Ebubekir baktı, güzelliğini seyredip tasvir etti. O yüzden ikisine de doğrusun, dedim."
O'nun yanına gelenler, kendi güzel veya çirkin yönlerini ziyadesiyle seyrederlerdi. Kendisinde Allah'ın adl (adalet) sıfatı çokça tecelli eden bir kimse O'nda adlin kemâlini görür, böylece kendisinde eksik olan yönleriyle beraber seyrettiği o mutlak adalete hayran kalırdı.
Kendisinde Hakk'ın rahmet tecellileri fazla olan bir kimse; yine O'nda kendisinde olmayan yönleriyle birlikte âlemlere rahmet olma vasfını görür ve hayran kalırdı.
Ve yine ticarete, siyasete, riyasete vs. meyli ve kabiliyeti olanlar, bu kabiliyetlerin en kâmil halini kendisinde seyrederek Hz. Muhammed Mustafa'yı (s.a.v.) örnek alırlardı.
Şunu hemen belirtelim ki, Hz. Fahr-i Kâinat Efendimiz herhangi bir insan gibi, bir kabiliyetini geliştirmiş, fakat diğer yönleri eksik kalmış bir insan değillerdi. Zira O'nu, kendi dilinden aktarırsak, Rabbi terbiye etmiş ve güzel terbiye etmiştir.
Her an yeni bir tecelli ile yeniden doğan ve böylelikle kemâl üzerine kemâli, nur üzerine nuru sergileyen Cenab-ı Hakk'ın vitrini olmak şerefine ermiş bir vücut ve ruhun sahibi idiler."