Her şey, "Allah" derken ve bunu kul yaşarken siz bunun bir zevkini düşünün. Bir senfoni ki buna iştirak etmeyen yoktur. Kâinatın her zerresi o merasimde hazır ve Rabbıyla beraberdir. İbadetsiz Allah'ı tanımak mümkün değildir.
Namazdan misal verirsek; namaz başlı başına çok büyük bir ibadettir. Bütün ezkârı, varlıkların zikrini içinde toplayan bambaşka bir ibadettir.
Mahlûkat ya kıyam, ya rükû, ya secde halinde Allah'ı zikreder. Melaike-i kiram hazeratı ya kıyam, ya rükû, ya secde halindedir. Namaz, bütün mahlûkatın zikrini cem etmiştir.
Bir müslüman namaz kılmakla varlık âleminde mevcut olan varlıkların ibadetlerinin tamamını yapmış oluyor. Bu manada, onun için namaz emsalsiz bir ibadettir.
Kul, niçin namaz kılar? Ayette, "Beni zikir için namaz kıl" buyuruluyor. Dolayısıyla kulun Allah'a vuslatı, Allah'a miracı, namaz ile beraber olması ve namazın da dinin direği olması münasebetiyle onun dinimizde ve hayatımızdaki yeri çok farklıdır ve farklı olması lazımdır.
Zekât malı daha da çoğaltır
Kur'an'a baktığımızda namaz ile zekâtın çoğu yerde birlikte zikredildiğini görürüz.
Fakat bazı müslümanlar namaza verdikleri önemi zekâta vermiyorlar. Bunun çeşitli sebepleri var. Demek ki biz bir defa hakkıyla namaz kılamıyoruz.
Yunus'umuz, "Bir kez gönül kırdın ise/Bu kıldığın namaz değil" diyor. Ayette belirtildiğine göre, "Namaz insanı kötülüklerden uzaklaştırır." Mükemmel bir insan haline getirir. Olayın böyle bir ciheti vardır.
Yani insan Allah'a takarrub eder, yaklaşır. Allah'a yaklaşan insan da O'nun emrettiğini seve seve yerine getirir. Eğer biz zekâtı severek eda edemiyor isek demek ki biz namazın şeklinden öteye geçemedik demektir.
Bunun bir de psikolojik sebepleri vardır. İnsan serveti kendi kazandığı için benliğine ait bir parça olarak görüyor. "Her şey Allah'tan ama servet kendisinden" psikolojisi hâsıl oluyor.
İşte bu psikolojiyi zekât yok eder. Ne kadar çok zekât verirseniz o anlayış sizden bir dağ gibi kalkar. Kaldı ki kul, zekât ile malının azalacağı hissiyatına kapılır. Haddizatında böyle bir şey yoktur. Zekât malın temizlenmesini temin eder. Yani malın suyu, sabunu, deterjanı zekâttır.
Ağaçlar mevsimine göre budanırlar. Koskocaman ağacı öyle budarsın ki zannedersin ondan daha hiçbir şey olmaz. İkinci, üçüncü sene o ağacın yanına gittiğiniz zaman onu çok daha haşmetli, cesametli görürsünüz.
Zekât ve sadaka da malın cesameti için bir gübredir. Daha doğrusu insanı çok daha zengin kılan bir ameliyedir. Biz bundan ne hikmetse bilerek veya bilmeyerek uzak olduğumuz için hayırlı neticeleri pek alamıyoruz. Bir alsak, aslında kimse zekât vermekten kaçınmaz. Bilakis, "Ah, bir mevsimi gelse de tekrar zekâtımızı versek" der.
Biz hakkıyla zekâtlarımızı verirsek umumi sıkıntılarımızın önemli kısımlarını halletmiş oluruz. Zekât ile geçim diye bir dert kalmaz. Eğer bugün toplumda böyle bir dert varsa biz, bu kuralı, bu emr-i ilahiyi çalıştırmıyoruz demektir.
Allah bizlere ibadetlerimiz hususunda layıkıyla davranmayı nasib eylesin. (Prof. Dr. Haydar Baş İcmal Dergisi Aralık 2018)