Prof. Dr. Haydar Baş'ın 22.11.2012 tarihli yazısıdır.
İmam Hüseyin'in şehadeti ile neticelenen Kerbela vahşetinin gerçekleştiği on muharrem günü yaklaşıyor. O günün şartlarında, İmam'ı Allah rızasını umarak atlarına çiğnetenler ile bugün aynı mantıkla İslam adına cinayetlere imza atanlar, Yezidi bir akıbetten korkmalıdırlar.
Zira bugün batının keşfettiği İslam âleminin yumuşak karnı Şii-Sünni kavgası, nerede ise her Müslüman'ın alet olduğu tehlikeli bir haldedir. Batının İslam ümmetini mezhep kavgaları ile ayrılığa sürükleyen bu suni kargaşa ortamını oluşturabilmesinin nedeni, İslam âleminin bugün Ehl-i Beyt'e sırtını dönmesidir. Hz. Hüseyin (as), kendi şehadeti ile sona erecek iman-küfür mücadelesinde, 30 bin kişilik Yezid ordusu ile karşılaşmasından itibaren Ehl-i Beyt'in önemini anlatmıştır. Aşura sabahında dahi, Ehl-i Beyt'i hatırlatmıştır:
"Aşura sabahı İmam, Ömer b. Sad'ın komutasındaki orduya konuşma yaparak, onların üzerindeki hüccetini tamamlamıştır. Bu konuşmada, kendinin ve Ehl-i Beyt'in Cenab-ı Hakk (cc) nazarındaki konumunu hatırlatmış ve ordunun yaptığı yanlışı bir kez daha ikaz etmiştir." (El-irşad, c.2, sayfa 98) Bu konuşmanın netice vermeyeceğini gören İmam, şu duayı buyurmuştur: "Allah'ım, biz peygamberin (sav) Ehl-i Beyt'i, O'nun torunları ve yakınlarıyız. Allah'ım, bize zulmeden ve hakkımızı gasp eden kimseleri zelil ve mahvet." (Maktel-i Harezmi, c.1, sayfa 249) Demek ki, Hz. Peygamberin oğlum dediği İmam Hüseyin'i Allah rızasını umarak katledenler, aslında Ehl-i Beyt'e olan hürmetleri kalmadığı için bu sapık yolu seçme gafletindeydiler. Bugünün karışık ve savaşlarla yoğrulan Ortadoğu coğrafyasında da aynı gaflet devam etmektedir.
Sünni dünyanın başı gibi gösterilen Türkiye, Şii âlemin başı İran ile kapıştırılmak istenmektedir. Çıbanbaşı Yahudi İsrail'e gereken tavır sergilenememekte, sözde kalan Arap Birliği, aba altından İsrail ile kol kola hareket etmektedir. Bugün koltuk sevdası, imanın üzerindedir. İslam adına hareket tarzı unutulmuş, dünyevi menfaatler ve şahsi hırslar, dengelere yön vermektedir. İmam'ın kıyamı, Yezid gibi düşük ahlaklı ve İslam'dan uzak birinin ümmete baş olmasına olan itiraz değildir sadece. İmam'ın kıyamı, İslam ümmetindeki sapmaların sona ermesi ve ümmetin ayıkması için kanla yazılan bir destandır. Üstelik doğumu Cenab-ı Hakk tarafından annesi Hz. Fatıma'ya müjdelenen İmam Hüseyin'in şehadeti de Cenab-ı Hakk'ın emri iledir. Kıyamı başlatarak Medine'den ayrılacağı sırada gitmemesi yönünde kendisine nasihatte bulunan Ümmü Seleme annemize şöyle buyurmuştu: "Yüce Allah benim öldürülmüş, kurban edilmiş, haksız yere ve düşmanca katledilmiş olmamı dilemiştir.
Ailemin, kafilemde yer alan çocuklarımın ve kadınlarımın dört bir yana dağılmasını, küçücük çocuklarımın mazlum olarak kılıçtan geçirilmesini, tutsak edilip zincire vurulmalarını, yardım istedikleri halde yardımcı bulamamalarını dilemiştir." (Bihar'ul envar, c.44, sayfa 331.) Bu sayede aradan geçen asırlara rağmen, matem günü halen ilk günkü gibi yâd edilebilmekte, Yezid'in şahsında temsil edilen Ehl-i Beyt'e kafa tutan küfür mantığı, lanetlenebilmektedir. Kerbela Günü yaklaşırken, İmam Hüseyin'in 72 kişilik ailesi ile 30 bin kişilik ordunun karşısında takındığı tavır, küfrün iman karşısındaki acziyetini ve korkusunu göstermesi bakımından da önemlidir. Bugün İslam âleminin üzerine adeta ölü toprağı serpilmiş gibidir. Hıristiyan ve Yahudi karşısında düşülen eziklik hali de Ehl-i Beyt'e, İslam'ın özüne ve dinin direklerine sırt dönüşün bir diğer acı faturasıdır.
Kerbela katliamının ve Hüseyni mantığın konuşulduğu bu günlerde, bizce değerlendirilmesi gereken asıl nokta, İslam dünyasının Ehl-i Beyt ile tekrar kucaklaşması hakikatidir. Emeviler ile başlayan süreç, hak olan İmam'a yani Ehl-i Beyt soyuna ters düşme ile gelişmiştir. Ve bu süreç, İslam adına geri gidişin ve istikametten sapışın adı olmuştur. Birliğin ve gelecek vaat eden bir tevhit dünyasının varlığı, ancak ve ancak Cenab-ı Hakk'ın Kuran-ı Kerim'de övdüğü, sevilmiş ve seçilmiş olarak beyan edilen Ehl-i Beyt'e sarılmakla mümkün olacaktır.