Prof. Dr.
Haydar Baş'ın gazetemizde 14.03.2013 tarihli yayımlanan yazısıdır
Dün,
Milli Ekonomi Modeli ile tekrar süper güç olma yoluna giren Rusya'yı ele almıştık.
Bugün ise, büyük Avrupa devleti olma hayali ile kurulan ancak çatırdama sesleri yükselen Avrupa Birliği'nin gidişatını değerlendireceğiz.
Avrupa Birliği 2000 senesinde müşterek paraya geçtiği gece biz Berlin'de idik. Arkadaşlarımızla sohbet halinde iken aldığımız habere karşılık yaptığımız kısa değerlendirmede "Bu AB'nin sonu olacaktır" demiştik.
Arkadaşlarımız hayret içinde "niçin" diye sordular.
"Bunun pek çok nedeni var. En önemlisi de, Avrupa'nın ortak paraya geçmesinin ardından adil bir paylaşımın mümkün olmamasıdır.
Her zaman Gayri Safi Milli Hâsıla (GSMH) konusundaki rakamlarda beyan farklılığı olacak, bu da adil paylaşımı engelleyecektir.
İkincisi ve en önemlisi Birlik ülkeleri yılın ilk aylarında paylarına düşen kapitalleri tasarruf etme imkânına sahip olacak, daha sonraki dönem için paraya muhtaç olacaklarından kısa sürede para sermayelerini bitireceklerdir.
Yılın geri kalan sekiz, dokuz ayında kendi merkez bankaları ile paralarını basamayan AB ülkeleri borçlanma yoluna gidecek ve birkaç yıl için de Türkiye'nin içinde bulunduğu girdabı daha fazla yaşayacaktır.
AB ülkeleri borçlandıkça borçlanacak bu, çöküş için ilk adım olacaktır.
Bunun ötesinde AB ülkelerinde gençlik tükenmiş, kaynaklar bitmiş ve nüfus yaşlanmıştır.
İşte böyle bir AB istese de istemese de çöküş dönemini yaşayacak, hayalleri gerçekleşmeyecektir."
Biz bunu 2005 senesinde İstanbul'daki ilk Milli Ekonomi Modeli (MEM) kongresinde de açıkça ifade etmiştik.
Hollanda'dan katılan Prof. Dr. Conellia Versteegh, "Prof. Baş, 2005'te AB'nin dağılacağını ifade ettiğinde hamasi olarak bunu dediğini zannetmiştim. MEM eserini okuduğumda, AB ayakta durmak istiyorsa MEM'i hayata geçirmesi lazımdır" demişti.
Biz bu dağılma sürecinin 15 sene içinde tamamlanacağını tahmin etmiştik. Gördük ki, AB 7-8 sene içinde çatırdamaya başladı.
AB aynı şartlarda devam ettiği, Milli Ekonomi Modeli'ne dönmediği takdirde yıkılışının önüne geçemeyecektir.
Bazı ülkeler MEM'den alıntılar yapmış olsalar da, AB'nin iktisadi, ekonomik huzuru ve bağımsızlığı MEM'in tam olarak uygulanmasına bağlıdır.
Tüketimini desteklemeyen hiçbir ülkenin ayakta kalabilmesine imkân yoktur.
Sizin tüketim kabiliyetiniz yok, istediğiniz kadar kaliteli mal üretin bu işe yaramayacaktır.
İç pazarda tüketim imkânı olmayınca dış pazarlarda tüketim yeri arayacaksınız.
Batı, işçiliğin fazla maliyetlerin yüksek olduğu bir coğrafyadır. Şarktan işçiliği ve maliyeti yüksek mamullerin şark ülkelerinde pazarı olmayacaktır.
Onun için dikkat edilirse, doğu ülkelerinde Japon teknolojisi talep edilmiş; şark piyasasında yüzde 100'e yakın bir oranda otomotivinden elektroniğine bu ürünler pazar imkânı bulmuştur.
Batıya göre, üretilen mamuller çok daha ucuz olması münasebetiyle bu pazarlarda satılan Avrupa ürünleri değil, şarkta üretilen ürünlerdir.
Batının bunun önüne geçebilmesi zor belki de imkânsızdır.
İşçilik maliyetleri, enerji giderleri, hammadde ve kira giderleri mukayesesi mümkün olmayacak nispette yüksek olan batı piyasalarında ekonomide istikrar temin edilmediği için bu yönden de birliğini ayakta tutması mümkün değildir.
Zaten, AB içinde birlikten ayrılmak durumunda olan ülkelerin çoğalması çöküşü hızlandırmaktadır. Bu Birliğin devam etmeyeceğinin mesajıdır.
Bu görüntüler ortada iken, halen Türkiye'nin birliğe girmek istemesinde ki mana sizce ne olabilir?
Birlik ülkelerinin ekonomi kurallarını hayatına geçirmeye çalışan Türkiye onu bile hayata geçiremezken, trilyon dolara varan borcu ile ayakta durması sizce mümkün olabilir mi?
Farz edelim ki, Türkiye'nin piyasasından sadece 10 milyar dolar çekilmiş olsun.
O takdirde Türkiye'nin halini varın siz düşünün…
Türkiye aklını başına alsın, inat etmeden uygulaması gerektiği modele dönsün, bizimle beraber olsun
Aksi takdirde kurtuluş İsrafil'in surû olacaktır…