Merhum Prof.Dr.Haydar Baş'ın 29 Ekim 2017 tarihinde yayınlanan yazısıdır
1933 senesindeki bir konuşmasında Mustafa Kemal Paşa, cumhuriyeti şöyle tarif eder: "Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemiyle devlet şekli demektir."
29 Ekim 1923'te ilan edilen Cumhuriyet, milli iradenin tamamen hayata geçmesinin anahtarı olmuştur.
23 Nisan 1920'de Büyük Millet Meclisi açıldıktan 3 sene sonra ilan edilen devlet şekli ile yetki tamamen millete geçmiştir.
Atatürk'ün bizzat el yazısı ile yazdığı veya söyleyerek yazdırdığı görüş ve direktifleri arasında Cumhuriyetçilik tanımı şöyledir: "Demokrasinin tam anlamıyla ideali, milletin tümünün aynı zamanda idare eden durumunda bulunabilmesini, hiç olmazsa devletin son iradesini, yalnız milletin ifade etmesini ve göstermesini ister. Cumhuriyette son söz millet tarafından seçilmiş Meclis'tedir. Millet adına her türlü kanunları o yapar? Millet egemenliğini, devlet idaresine katılmasını ancak, zamanında oyunu kullanmakla sağlar?" (Atatürkçülük, 1. Kitap, Atatürk'ün Görüş Ve Direktifleri, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1983 s.41)
Peki, Cumhuriyet fikri, yani yetkiyi millete dağıtma düşüncesi Atatürk'ün kafasında ne zaman şekillendi sizce?
Esasen hayatı incelendiğinde, henüz medresede iken kendisine haksız yere kızan hocası nedeniyle okula gitmeyi reddeden bir çocuk çıkar karşınıza.
Aynı çocuk, gençlik dönemlerinden itibaren padişahın ve etrafındakilerin umursamadığı; ezilerek ve fakir bir şekilde yaşam mücadelesi veren halkı gözlemlemiş, dini, emellerine alet edenlerin cahil halkı kullanmalarını reddetmiş ve Kurtuluş Savaşı'na giden süreçte ülkeyi işgal eden güçlerle işbirliğine giden sarayı kabul etmemiştir.
Bunun yanında karşımızda Ehl-i Beyt soyundan gelen bir lider var.
Atatürk'ün padişah ve saltanatta olan yetkileri kendinde toplamak yerine millet egemenliğine devretmesinde dahi gördüğü İslam terbiyesinin etkisi büyüktür.
İslam inancında kul, Allah'a karşı mesuldür. Kulluğun gereği aldığı nefesten verdiği nefese kadar yaptıklarının hesabını vereceği inancıyla yaşar.
Yine kişi sahip olduklarından hesaba çekilecektir. Yani eli olmayan bir kişiye eliyle yapabileceği hırsızlık için bir sual olmayacaktır.
Cenab-ı Hakk'ın (c.c.) Sünnetullah'ı her insan yeryüzünde Allah'ın halifesidir. Herkes Allah'a karşı aynı mesuliyetlere sahiptir.
İşte egemenliğin tek kişiden alınıp, milletin tamamına devredilmesi de devlet idaresinden doğacak mesuliyetin herkese yayılması olarak okunmalıdır.
Bakınız Mustafa Kemal, egemenliğin millete devredilmesini kendi ifadeleri ile Hz. Peygamber'in (s.a.v.), "kavmine hizmet eden kavmin efendisidir" hadisine bağlamaktadır:
"? Biz ve bütün İslam alemi için yüce ve mukaddes ve manevi bir irtibat noktası olan hilafet makamı dahi bütün İslam alemiyle beraber, bütün milletimiz tarafından belki daha kuvvetli derin hissiyat ile yüce ve mukaddestir.
Fakat efendiler, bu yüce makamın kutsiyetini hürmetkârane takdis etmiş olmakla beraber, bu makamda oturacak zatı hiçbir vakitte efendi yapmak söz konusu değildir. Şeriat-ı garra-yı Muhammediye (İslamiyet) ile bağdaştırılabilir değildir. "Seyyidül kavmi hadimihüm" buyurmuşlardır. Millete efendilik yoktur, hizmet etmek vardır. Bu millete hizmet eden onun efendisi olur?" (Atatürk'ün Bütün Eserleri, 2012, c.12, s.124).
Mahmut Esat Bozkurt, İzmir Mebusu iken, 31.3.1934 tarihinde Mazhar Müfit Kansu'dan öğrencilere doğru bilgiler vermek adına, "cumhuriyet" fikrinin ne zaman ilk defa bahsi geçtiğini sorar.
Sayın Kansu, Mustafa Kemal'den de aldığı izinle hatıratlarından şu bölümü gönderir:
"20 Temmuz 1335 (1919):
Bugün Mustafa Kemal Paşa ile öğle yemeğinden sonra bazı meseleler hakkında müzakerede bulunduk. Kongrenin temmuzun yirmi üçüncü günü açılmasını muhakkak sayıyoruz.
Müzakerelerin sona ermesinden sonra, yine o kafamdaki her vakit ki fikri sabit harekete geçmiş olmalı ki Paşa'ya yine bir fırsatını getirerek:
- Paşam, muvaffak olacağımıza inanıyorum. Bu kanaatim kat'idir. Bunun için de emriniz altında bulunuyorum. Refakatinizde sonuna kadar çalışmaya ve gereğinde ölmeye azim ve yemin etmiş bulunuyorum.
Arkadaşlarımız da bu inanç ve bu imanı muhafaza ediyorlar. Aramızda her şeyi görüştük. Görüşmeye de devam ediyoruz. Fakat, muvaffakiyet takdirinde, ki bundan şüphem yok, hükümet şekli ne olacak? diye bir kere daha sordum ve ilave ettim:
- Muhakkak ki, mevcut şekli hükümet bu memleketin refah, saadet ve terakkisine kâfi gelmeyecektir. Başka bir hükümet şekli arayıp bulmamız lazım geldiği kanaatindeyim.
Paşa, devamlı şekilde benim bu nokta üzerinde dolaşmamdan usanmış olacak ki gülerek ve fakat kat'i ifadesini vererek:
- Açıkça söyleyeyim, şekl-i hükümet zamanı gelince, Cumhuriyet olacaktır dedi.
Çok sevinçliyim. Nihayet, bütün kat'yeti ve ciddiyeti ile Paşa'ya bunu söyletmiş bulunuyorum." (Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber, c.1, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1997, Ankara, 4. baskı, s.74).
Atatürk'ün henüz Erzurum Kongresi'nden önce fikir olarak kafasında var olan cumhuriyet şeklini muhafaza etmek bugün hepimizin vazifesidir.
Hacı Bektaş Veli'nin İslam hamuru ile bir ettiği Türk, Kürt, Laz, Çerkez hepimiz Türk Milleti olarak biriz, beraberiz.
Bugün Gazi'nin Kurtuluş Savaşı'nı başlattığı dönemden daha vahim ve elim bir hal içerisindeyiz ve mesuliyet fedakârlığı yapacak milletindir.
Yaşadığımız coğrafya, Büyük Ortadoğu Projesi'nin, sonrasında değişen adı ile Arap Baharı'nın merkezindeki kilit yer?
Bölgemiz parçalara ayrılmamak için direnen devletlerle dolu?
Memleketin her köşesi fiilen işgal edilmiş olmasa da işgalin eşiğindeyiz.
Ekonomik darboğaz, etnik ayrımcılık, mezhep kavgaları, emperyalist zihniyetin sömürge ülkeleri üzerinde oynadığı hangi oyun varsa üzerimizde deneniyor.
Tüm bu zor şartlara rağmen halen ABD ve AB diyenlerce idare ediliyoruz?
Hakikat, devletimizin ve milletimizin içinden geçtiği çok zor günlerde Atatürk'e ve O'nun da güç aldığı Ehl-i Beyt sevgisine bağlı topyekûn bir milli hamleye ihtiyacımız var.
Halkın iradesinin yıldönümünü tebrik ederken, milletimizin önümüzdeki günlerde cumhuriyeti bugünlere getiren değerlere daha sıkı sarılmasını temenni ediyorum.
Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun.