Prof. Dr. Haydar Baş'ın 31.08.2001 tarihli yazısıdır.
Varlığını devam ettirmek isteyen her millet, milli değerlerini, kültürel varlığını ve bağımsızlığını korumak mecburiyetindedir. Din, dil, gelenek, görenek, örf, adet, musıki, folklor vb. değerlerin tarihî seyir içerisinde şekillenerek ve asırlar boyunca süzülerek meydana getirdiği birikim kültür olarak ifade edilir ki, kültür, milletlerin kendini tanımlamasındaki en bariz faktörlerden biridir.
Kültürel değerleri tahribata uğrayan milletlerin, zaman içinde kimliklerini kaybetmeleri ve yok olmaları kaçınılmazdır. Bu temel tespitlerden sonra günümüz dünyasının manzarasına bakalım. Küreselleşme kavramıyla beraber dünya üzerindeki farklı kültürler aşındırmaya tâbi tutulmaktadır. Batının ve bilhassa ABD'nin inancı, giyimi, yemeği, müziği, zevkleri, hayat tarzı ve tüketim alışkanlıkları her kıtada farklı milletlere benimsetilmeye çalışılmaktadır.
Bu durum uzun vadede milletlerin varlık sebeplerinden biri olan kültürel değerlerin yerini küresel alışkanlıklara bırakması neticesini doğuracaktır. Atlantik ötesinden uluslararası şirketler, medya ve reklam kampanyalarıyla uzanan el, geçmiş dönemlerdeki misyonerlerin vazifesini yerine getirmektedir. Öyle ki kültürel emperyalizme maruz kalmamış ülke hemen hemen yok gibidir.
Böyle bir dünyada kültürel değerlerin tamamına sahip çıkılması ve milli kimliğin korunması büyük önem taşımaktadır. Şüphesiz gelişen iletişim, sanayi ve teknoloji farklı kültürler arasındaki ilişkiyi arttırmıştır. Esasen kültürlerarası münasebetler tarih boyunca yaşanmıştır. Ancak mesele bir milletin kendi değerlerini muhafaza etmek suretiyle teknolojik sahada ileri gitmesi ve gelişmesini tamamlamasıdır.
Ülkemizin durumu Biz, Tanzimat'tan bu yana batının teknolojisini değil, hayat tarzını ve kültürünü benimsemeyerek ileri gideceğimiz gibi bir yanlışın pençesinde kıvranmakta ve şu hakikati gözden kaçırmaktayız: Teknolojik ve ekonomik gelişmeyi temin etmek için batının kültürel unsurlarını benimsemeye kalkmak tehlikeli ve hatalı bir yoldur. Bu, kültürel yozlaşmanın kapısını kendi ellerimizle açmamız demektir.
Milli, manevi ve kültürel değerleri korumanın bu derece önem taşıdığı bir dünyada milletçe bu hataya düşmemizin mantıklı bir izahı olamaz. Bir milletin ileri gitmesi için muhakkak batıyı örnek alması gibi bir düşünce, akla ve mantığa ters bir yaklaşımdır. Huntington, "Modernleşme ve ekonomik gelişme ne batılılaşmayı gerektirir ne de bunu doğurur" diyor ve ekliyor, "Japonya ve diğer batılı olmayan toplumlar bugün batı kültürünün seçilmiş bazı unsurlarını almakta ve bunları kendi kültürel kimliklerini kuvvetlendirmek için kullanmaktadır" (Foreign Affairs, Aralık-1996, Batı Tek'tir, ama evrensel değildir).
"Japon ruhu, batı tekniği" şeklinde özetlenen bu model, Japonya'yı her sahada ciddi bir gelişmeye taşımıştır. Kültürel bağımsızlığın korunması ekonomik ve teknolojik alanda kalıcı ve köklü gelişmeler sağlanması için şart olduğu gibi, millet olarak kimliğimizi korumamız ve varlığımızı devam ettirmemiz açısından da bir zarurettir.