Prof. Dr. Haydar Baş'ın 10.02.2016 tarihli yazısıdır.
Tarih gerçekten tekerrürden ibaret?
Dün basit bir menfaat ve dünyalık için Hakk'ı ve doğruyu terk edenlere, bugün de sayısız örnekler eklenebilir.
Tarihte hangi şartta olursa olsun, hangi tehditle karşılaşırsa karşılaşsın helal ve haram sınırlarını terk etmeyenler vardı, bugün de her şartta helali helal, haramı haram bilen ve karıştırmayanlar mevcuttur.
Dün, "İmam Ali Efendimizin Allah'ın emri ve Resulullah'ın nasbı ile halife ilan edilmesine rağmen Hz. Peygamber'in naaşı henüz ortadayken rey ile hilafetin başkasına devredilmesini" yazdık.
Bugün İmam Hasan Efendimizin dönemini kaleme alacağız. Yarın İmam Hüseyin'den bahsedeceğiz.
İmam Ali, Hz. Ebubekir halife olduktan sonra, geceleri hanımı Hz. Fatıma'yı, oğulları Hasan ve Hüseyin'i alarak, Muhacir ve Ensar'ın evlerini dolaşıyor, gasp edilmiş hilafeti geri almak için onlardan yardım istiyordu.
40 kişi toplayarak onlardan söz aldı, sabah saçları kazınmış ve kılıçları kuşanmış olarak yanına gelmeleri için onlarla anlaştı. Sabah yanına Ebuzer, Mikdad, Zübeyr ve Selman'dan başka gelen olmadı. Üç gece Muhacir ve Ensar'ın evlerini gezerek yine söz aldı ancak yanına bu dört kişiden başkası gelmedi.
Hz. Ali Efendimiz halkın vefasızlığını görünce evine kapandı.
Hz. Hasan'a farklı bir muamele mi yapıldı? Seçilmiş halifeliğini kabul etmeyen Muaviye'ye karşı hazırladığı orduda yarenleri görünenler onu paraya satmadı mı?
Muaviye, yolladığı mektupta yarısı peşin ve kalan kısmı da Küfe'de teslim edilmek üzere kendisinin yanında yer alması şartıyla Ubeydullah ibn-i Abbas'a 1 milyon dirhem vermeyi vaad etti. Bunun üzerine Ubeydullah, yanına yakınlarını da alarak geceleyin Muaviye'nin karargâhına kaçmadı mı?
İhanetlerin birbirini izlediği İmam Hasan'ın ordusu Enbar denilen yerde konuşlanınca, Muaviye ordunun komutanına 500 bin dirhem para gönderdi. Ayrıca ona bazı Şam ve Cezire kasabalarının valiliğini vaat etti. Komutan bu teklifi uygun görerek 200'e yakın adamı ile Muaviye'nin safına geçmedi mi?
Bunun üzerine Hz. Hasan, Murad Kabilesinden birini sefere çıkardığında o da önceki komutanın yaptığının aynısını yaptı, ihanet etti.
Tarih kitaplarında İmam Hasan'ın saflarından ayrılanların sayısının 8 bine ulaştığı yazılır.
Bu, cennet gençlerinin efendisi olarak takdim edilen İmam Hasan'ın 12 bin kişilik ordusundan 8 bin kişinin ayrılması demektir.
Yani Hz. Peygamber'in 'oğlum' dediği İmam Hasan, dünyalık uğruna, az bir paraya sırtından vurulmuştur.
Küfe halkı, gizlice Muaviye'ye gönderdiği mektuplarda emrine girmeye hazır olduklarını bildirmişlerdir. Ve Muaviye'den bazı makam ve mevkiler için söz almışlardır.
Küfe, İmam Hüseyin'den önce İmam Hasan'ı da gücün yanında olmak uğruna satmıştır.
Muaviye'nin mektupları İmam Hasan'a ulaştırmasıyla İmam Hasan tıpkı babası İmam Ali gibi yalnız kaldığını anladı.
İmam Hasan'ın barışı işte bu şartlarda gerçekleşmiştir.
Yalnız imam olarak anılması boşa değildir.
İmam Ali haklı davasında yalnız bırakılmıştır; İmam Hasan seçildiği hilafet makamını korumakta yalnız kalmıştır ve şehitlerin efendisi İmam Hüseyin, hakkı olan hilafeti savunmak için başlattığı kıyamda sadece 71 kişiyle ölüme gidecektir.
Tarihin bu ibretlik sayfaları hem Ehl-i Beyt'in kaderi ve hem de bugünün aynasıdır.
Ehl-i Beyt soyu, Muaviye döneminden itibaren Emevilerin ve Abbasilerin koltuk sevdasına dönüştürdükleri halifeliği ellerinden bırakmamaları için devamlı surette ezilmiş, dışlanmış ve gücün karşısında yok sayılmıştır.
Sakife'de başlayan sapma, Allah'ın ayetle seçtiği ve sevilmesini farz kıldığı Ehl-i Beyt'in değerini unutturmuş; ümmet para ve makam uğruna helali ve haramı güçte aramaya başlamıştır.
Bugün dünden farklı haller yaşanmıyor.
Biraz daha fazla para almak uğruna veya işini kaybetmemek için, domuz etinin satışına ses çıkarmayan, zinanın suç olmaktan çıkarılmasını görmezden gelen, hatta faizin meşruluğunu anlatan hutbeler irad etmeye başlayan cami hocalarına rastlanmıyor mu?
Gücün ve paranın yanında yer almanın gerekçesi geçmişte olduğu gibi bugün de başa bağlılık?
İmam Hasan'ı barışa zorlayanlar, çadırından çıkarken, "Allah, Peygamber'in oğlunun eliyle Müslümanların kanını korudu. Fitneyi bastırdı" diyorlardı.
Bugün 'kan akmasın ve düzen bozulmasın', pek çok İslami cinayeti setreyleyen bir perde haline getirilmedi mi?
Bunun için başa bağlılık söylemlerinden tutun da, baştaki kişilere Hz. Mehdi, peygamber gibi sıfatlar vermeye kadar giden her türlü yalan kullanılmıyor mu?
Helali haram, haramı helal gösterenler, hem Allah'ın ayetlerini ters yüz ederek büyük bir cinayet işliyorlar, hem de hangi şartta olursa olsun helal-haram sınırlarından zerre taviz vermeyecek kadroların önünü kesiyorlar.
Akaid ölçülerimiz hangi koşulda olunursa olsun değiştirilemez. Günün şartlarına göre düzenlenemez.
Tarihin her döneminde Allah'ın elçi olarak tayin ettiği kişiler, Allah'ın ölçülerini muhafaza için mücadele ederler ve bunun karşılığında da mükafâtlarını alırlar.