Prof. Dr. Haydar Baş'ın gazetemizde 12.10.2001 tarihli yayımlanan yazısıdır
Afganistan'a yönelik operasyon son hızıyla devam ederken, değişecek dünya dengeleri de konuşulmaya başlandı.
Eğer ABD geçilmesi çok zor, dağlık Afganistan'ı elde edemezse, "süper güç" vasfını kaybedeceği gibi, savaşın maliyeti sebebiyle de ekonomisi önemli ölçüde küçülecektir. Yanında yer alan devletleri de ciddi tehlikeler beklemektedir.
Bu noktada Türkiye adımlarını çok dikkatli atmalıdır. Zira, Batının kendi menfaatlerine göre hüküm veren politikaları ortadayken, destek vereceğimiz bu savaş bize çok pahalıya mâl olabilir.
Senelerce, Afganistan'ın yanında yer alan ABD'nin bin Ladin'i de bölgeye kendisinin yerleştirdiği bilinen bir hakikattir.
Asya'daki hakimiyetini yitirme noktasına geldiği anda ise eski prestijini kazanmak için hiç düşünmeden Afganistan'ı haritadan silmeye varan güç gösterilerine kalkışan da yine aynı ABD'dir.
Dost ve müttefik kabul ettiğimiz Batının yarın aynı tavrı bize takınmayacağını kimse garanti edemez.
Türkiye izlediği teslimiyetçi politika sebebiyle adeta kendi ipini kendi çekmemelidir. Ancak, milli bütünlüğe zarar getirmeyecek sağlam projeler uygulanmalıdır.
Aksi halde, değişen dünya dengelerinde İngiltere'nin, ABD'nin topyekün Avrupa'nın haritalarında zaten bize ait gösterilmeyen Güneydoğu bölgemizin fiilen de elimizden çıkması kaçınılmaz olabilir.
Oluşacak yeni dünya düzeninde, K. Irak'ta bir devletin ilanı gündemdedir. Ortadoğu'da ilan edilerek resmileştirilecek bu devlet, bizim Güneydoğu bölgemiz için de büyük tehlikedir ve topyekün Batı bu devletin ilanını desteklemektedir.
Bu, Çekiç Güç'ün sınırlarımızı geçerek, Irak'taki PKK kamplarına erzak yardımı yaptığına pek çok insan şahittir. 30 bin insanımızı kaybettiğimiz bu PKK teröründe Batı bizi yalnız bırakmıştır.
Yıllarca, Kıbrıslı Türklere işgalci gözüyle bakıp, uğradıkları Rum terörüne aldırmayan Batı ve Yunanistan, Rum kesiminin Avrupa Birliği'ne alınmasıyla Türk tarafını terörist ilan etmeye hazırlanmaktadır.
Son günlerde Türkiye'yi de terör listesinde başa yazan bu ülkenin, AB'den de alacağı destekle bizi terörist ülke olarak tanımlaması, böyle bir durumda da, terörle mücadele ettiğini iddia eden Batı için Türkiye'nin gerekli görüldüğünde müdahale edilebilecek bir devlet konumuna düşürülmesi büyük bir olasılıktır.
Ermenistan'ın ülkemizdeki toprak emellerini gerçekleştirmek maksadıyla ortaya attığı sözde "Ermeni soykırımı" tezini kanunlaştırarak siyasi destek veren Fransa ve diğer Avrupa devletlerinin Türkiye'yi bölmeye yönelik çabalara yardımları da hatırdan çıkarılmamalıdır.
Müttefikimiz ABD de aynı kararı resmileştirecekken, Türkiye'nin araya girmesiyle ertelenmiştir.
Türkiye, tüm bu tutumları ve neticelerindeki "parçalanmaya varabilecek" hesapları iyi tahlil etmelidir.
Yapması gereken, NATO'nun en güçlü üyelerinden olması dolayısıyla sahip olduğu inisiyatifini kullanarak, NATO'yu yönlendirmek ve bu savaşın, daha farklı bölgelere sıçramadan insani boyutlarda sona ermesini sağlamaktır.
Güneydoğu Bölgemiz ve Kıbrıs ancak bu şekilde sağlama alınabilir.
Kaldı ki, Afgan halkı İstiklal Savaşımız sırasında şu anda müttefikimiz dediğimiz Batıya karşı bize yardım etmiş dostumuzdur. Bugün Afganistan'a karşı takınacağımız tavır, Arapların Kurtuluş Savaşı esnasında düşman birliklerinin yanında yer alması gibi olmamalıdır.
Tarih, dini bir kardeşlerimize asker göndermemiz söz konusuysa, bu ancak o topraklarda yetişen ulemanın ilminden, feyzinden çok şey kazanmamız sebebiyle olmalıdır. Askerimiz bölgeye sadece ilim, ahlak, irfan dağıtmak maksadıyla girmelidir.
ABD saldırdığı bu bölgeye kara askeri göndermemiştir ve kendi askerini oraya çıkartmayı düşünmemektedir. Askerimizi bu tehlikeli bölgeye yollarken bu hakikat de dikkate alınmalıdır.
Yıllarca dünyaya hakim olmuş, barış ve adalet dağıtmış bir ecdada sahip olan Büyük Türk Milletine yaraşan, Taliban'ı yok etmek bahanesiyle bölge halkına zarar vermeyi önleyecek, tarihi, dini bir bu ülkeyi, bölgemizi ve en önemlisi kendi bütünlüğümüzü tehlikeye atmayacak, yine barış ve adaleti sağlayacak kararlar almasıdır.