Prof. Dr. Haydar Baş'ın gazetemizde 22.09.2016 tarihli yayımlanan yazısıdır
24 Ağustos'ta başlayan Fırat Kalkanı Operasyonu devam ediyor. Şu an için 10 askerimizi kaybettiğimiz harekât, Cerablus'un IŞİD'den temizlenmesi ve sınır güvenliğimiz için başlasa da Erdoğan'ın beyanına göre El Bab'a doğru inebilir.
İsrail gazetelerinin bile, "Türkiye çamura girdi ve nasıl çıkacağını bilemiyor" diye yorumladığı gidişatımızın ABD'nin yeni vatan arayışına ve İsrail'in yayılmacı siyasetine hizmet ettiği ortada.
Fırat Kalkanı, 1 ayını doldurmak üzere iken ÖSO birliklerinin bölgeden çekilmeye başlaması ve ABD'nin Suriye ordusunu vurarak IŞİD'e sağladığı desteği alenileştirmesi, battığımız çamurda yalnız kaldığımızın ispatı.
Dış ve hatta iç siyasetimizin ABD eksenli çizilmesi bugüne kadar pek çok zarara mal oldu. Ancak Güneydoğu'muzu tehdit eden ve ülke bütünlüğünü tehlikeye sokan bu hal herhalde hayati önemde!
Meşru müdafaa hakkının kullanılmasıyla devam eden operasyon bir an evvel bitirilerek, ülke sınırlarımızın müdafaasına odaklanılmalıdır.
ABD-Türkiye ilişkilerinde Birleşik Devletler menfaatine gelişen siyasetin bize zarardan başka bir şey kazandırmadığıyla ilgili sayısız örnek var.
Bir örnek de Fransa Cumhurbaşkanı Hollande'dan geldi.
AB Zirvesi'nde konuşan Hollande, "Çıkar ve değerleri koruyamazsak ortada ne birlik, ne de kıta kalacak. AB'nin ortak bir ordu kurabilmesinin önündeki en büyük engel ise NATO ve ABD" açıklamasında bulundu.
Demek ki ABD sadece Türkiye için değil, AB ülkeleri için de bir tehdit.
Üstelik aynı inancı paylaştıkları halde!
Zira Doğu Avrupa ülkelerinde üssü bulunan ABD'nin bu ülkelerden, Birleşik Avrupa ordusuna asker sevkiyatına izin vermesi ihtimali görülmüyor.
Görünen o ki, Ortadoğu'yu hem yeni vatan arayışı için, hem de kaynaklara erişim maksadı ile kan gölüne çeviren ABD; AB'nin güçlenmesine de izin vermiyor.
Karşısındaki tek rakip ise Rusya.
ABD'nin son Şam Büyükelçisi Robert Ford'un "Rusya'nın Suriye'de Esad'sız bir siyasi formüle hiçbir şekilde sıcak bakmayacağını" dile getirmesi dikkat çekiyor. Onlar ise Rusya'nın reddettiği bir formülü hayata geçiremiyor.
Malum Suriye devletinin daveti ile Suriye'ye destek veren Rusya'nın konumu Suriye'de bulunan diğer kuvvetlerin durumundan çok farklı. Bugün Rusya, Esad'ı halkı tarafından seçilmiş meşru bir lider olarak görüyor ve işgale karşı yanında yer alıyor.
Karşısındaki ABD takviyeli kuvvetler ise maalesef işgalle uğraşıyor.
Türk siyaseti, işgal eden ve işgale karşı set olanlar arasında umarız doğru safı seçebilir.
Aksi bir hal, kısa bir zaman sonra tıpkı Cerablus'ta yalnız kaldığımız gibi BM İnsan Hakları Mahkemelerinde de "Suriye'ye karşı tek sanık" olmamıza neden olabilir.