Prof. Dr. Haydar Baş'ın gazetemizde yayımlanan 07-06-2011 tarihli yazısıdır
İnsanoğlunun varlık alemine gelişinden bu yana insanlığın ihyası ve eşyanın imarı olmak üzere iki temel vazifesi olmuştur.
Bu husus medeniyetin esasını teşkil eder. Medeniyet, insanın insanî hasletlere sahip olması, ibadet, iffet, sabır, kanaat, tefekkür, ihsan, merhamet gibi vasıflarla donanmasıdır.
Medenî insan kendisini ilahi bir kudretin önünde olduğunu bilir ve öyle hareket eder. Bu insanın olduğu yerde barış, adalet, huzur vardır. Zulme ve haksızlığa yer yoktur.
Bugün dünyanın bir çok yerinde zulüm ve savaş mevcuttur. Her zaman ifade ettiğimiz gibi bu durumun temel sebebi insanî vasıflarla donanmış medeni insanların yokluğudur.
İnsanlık bugün, bu insan tipine her zamankinden daha fazla muhtaçtır. Bu noktada birbirine karıştırılmaması gereken iki kavram medeniyet ve teknolojidir.
Medeniyet, insanın insanî vasıflara sahip olması, teknoloji ise insanoğlunun eşyayı imar etmesi, maddeyi şekilden şekile sokması hadisesidir.
Eşyayı şekillendiren el ancak medenî insanın eli olursa; teknoloji, insanlığa fayda sağlayabilir. Demek ki teknoloji ve medeniyet, birbirinden farklı kavramlardır.
Günümüzde maalesef bu iki kavram birbiriyle karıştırılmakta; teknolojik olarak ileri giden toplumlar, medenî kabul edilmektedir.
Böyle bir mantık, Japonya'da atom bombasını atan, Bosna'da, Kosova'da, Filistin'de katliam yapan anlayışı medeni ilan etmek demektir ki; bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Medenî olmayanların elinde teknoloji, katilin elindeki silah vazifesi görmektedir.
Medeniyet bir iç alem, iç oluş meselesidir, çekirdek meselesidir. Dış kabuğun şekillenmesi ise çekirdeğin durumuna göredir.
Asıl arzu edilen ve istenen; teknolojinin, medenî insanlar elinde, insanlığın hayrına kullanılmasıdır. Dünya, bugün bu anlayışa sahip insanların hasretini çekmektedir.