Prof. Dr. Haydar Baş'ın gazetemizde yayımlanan 09-08-2001 tarihli yazısıdır
Türkiye, pek çok ülkenin tarihten gelen ve günümüzde de devam etmekte olan hesaplarının odak noktası durumundadır.
Güneydoğu, Karadeniz, İstanbul, Ağrı ve çevresi üzerinde emel besleyenlerin kimler oldukları milletimizin malumudur. Kaldı ki bugün dost kabul ettiğimiz bazı ülkeler seksen küsur yıl önce vatanımızda işgalci konumunda idiler.
Bu manzara karşısında ulusal güvenlik kavramının önemi ve ifade ettiği mânâ ortadadır. Hal böyle iken, bu konuda bir tartışma başlatmanın ve "ulusal güvenliği" bir ayak bağı olarak lanse etmenin ne gibi bir mantıklı izahı olabilir?
Bu durum bir gafletin işaretidir. Öte yandan, bugüne kadar hep "ulusal güvenlik" fikrini savunmuş kadrolara neden mânen ve maddeten haksız taarruzlarda bulunulduğu daha iyi anlaşılır.
Türkiye gibi tarihî, stratejik, coğrafî ve jeopolitik yönden son derce önemli bir yere ve konuma sahip bir ülke için "ulusal güvenlik" can damarı durumundadır.
Ulusal güvenliğe yönelik tehditler dışarıdan gelebileceği gibi, yine dış destekli olarak içeride de odaklanabilir.
İçi boşaltılmış bir Protestan Müslümanlık anlayışına sahip, fakat bu milletin inancıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan tamamen Hıristiyan bakış açısına bağlı bir takım zihniyetlerin, bugün ülkemizde söz sahibi olmaya çalıştıkları düşünülürse ve ulusal güvenlik boyutundan meseleye bakılırsa tehlike daha iyi anlaşılır.
Her ülke kendi varlığını ve güvenliğini emniyet altına almak, bekâsını devam ettirmek, mevcut sistemini korumak maksadına yönelik tedbirler alır ve uygular. Bundan daha tabii hiç bir şey olamaz.
Avrupa ülkeleri ulusal güvenlik konusunda büyük bir titizlikle hareket etmektedirler. Buralarda iletişim, ulaşım, silah sanayi vs. gibi güvenlikle ilgili alanlar tamamen devlet koruması altındadır.
İnsan haklarından dem vuran Batı ülkelerinde ulusal güvenlik için tehdit oluşturabilecek konulara sert tedbirlerle yaklaşılmaktadır.
Kuzey İrlanda'nın bağımsızlığı için mücadele veren IRA'nın eylemlerine sahne olan İngiltere'de "Kuzey İrlanda Suç Delili" yasasına göre mahkeme, sanığın sadece davranışlarından sonuç çıkararak ceza verebilir.
Yine İngiltere'de İçişleri Bakanlığı "devlet otoritesini zayıflatıcı" bulduğu her türlü radyo, televizyon ve gazete yayınlarını bir yıl süreyle yasaklama yetkisine sahiptir. İngiltere'de, ulusal güvenlik söz konusu olduğunda "basın özgürlüğü" telaffuz dahi edilmez.
Belçika'da devlete karşı suç işlemiş hükümlüler tek kişilik hücrelerde kalır ve bu hücreler her gün aranır.
Fransa'da mevcut siyasi sistemin temellerini sarsacak ve kamu düzenini tahrip edecek şekilde eleştiride bulunmak yasaktır.
Avusturya'da en küçüğünden en büyüğüne kadar devlet kurumlarının "sistem karşıtı olarak" gördükleri partilere hizmet vermeme yetkisi vardır.
Evet, Batı ülkeleri kendi varlığını ve güvenliğini teminat altına almaya yönelik her türlü yasal düzenlemeyi yapmıştır. Bize insan hakları ve demokrasi adı altında tamamen farklı dayatmalarda bulunmaları ise ayrı bir münakaşa konusudur.
Ancak, ülke yönetiminde söz sahibi olan siyasilerimizin bir millet için hayatî öneme sahip olan ulusal güvenlik meselesinde kılı kırk yaran bir hassasiyet içerisinde hareket etmeleri tarihî bir sorumluluktur.