Prof. Dr. Haydar Baş'ın İcmal Dergisi Ocak 2013 tarihli yazısıdır.
İnsanın yaratılış gayesi Allah'ı bilmek, O'na ibadet etmektir. Kul olarak ve şerefli bir mahluk olarak yaratılan insanın hayatındaki en önemli unsurdur ibadet. İbadet, Allah'ı bilme ilmidir.
Bir hadis-i şerifte Fahr-i Kainat Efendimiz (s.a.v.), "Siz, bildiklerinizle amel ederseniz Allah da, size bilmediklerinizi öğretir" buyuruyor. Bu bir kanundur.
Peki, bildiğimiz nedir? Namazdır. Onu eda ederiz. Onu eda ederken Cenab-ı Hakk'ı zikrediyoruz, anıyoruz. Namazda kıraat var, zikir var. Allah ayette ne diyor? "Beni zikredin, Ben de, sizi zikredeyim."
Bir mü'min namazla, zikrullah ile Allah'ı andığı, zikrettiği zaman Allah da o mü'mini zikrediyor. Yani Allah, onun kalbine tecelli ediyor.
Bunun başka bir ifadesi; Allah'ın, kulunun kalbine yansıması, o kalpte görünmesidir. Tecellinin bizim anlayacağımız şekildeki karşılığı budur.
Şimdi bu tespitten sonra şu neticeye ulaşabiliriz: Kul, salih bir ibadetle kalbinde Yaratanı görür, duyar, hisseder. Yani, kalbinde gördüğü, hissettiği, duyduğu Rabbini tanır. Zaten ilmin asıl maksadı tanımak, bilmek, öğrenmektir. İşte ilmin aslı budur.
İbadet yaptıkça kalbe Allah tecelli ediyor. O tecelliler Allah'ı tanımayı beraberinde getiriyor, böylece ilim genişliyor. Bu nedenle biz "İbadet bir ilimdir; Allah'ı bilme ilmidir" diyoruz.
Allah'ı layıkıyla tanımak
Beyazıt-ı Bestami İlâhî bir tecelliyle, "Ya Rabbi! Ben Seni layıkıyla tanıdım" demiş. Öte yandan, hepimiz biliyoruz ki, Allah'ın Sevgilisi Hz. Muhammed (s.a.v.), "Ya Rabbi! Ben Seni liyakatle tanıyamadım" buyurmuştur.
Şimdi burada enteresan bir incelik var. Ancak hikmet ehli ariflerin fark edeceği bir incelik.
Bu farkı arifler sultanı Hz. Mevlana ne güzel ortaya koymuş. Meşhur bir menkıbedir, hepiniz bilirsiniz. Hz. Şems'le Hz. Mevlana'nın karşılaşmasında büyük veli Şems, Mevlana'ya soruyor: "Seni tanıdım, diyen Beyazıt mı büyüktür, Seni layıkıyla tanıyamadım diyen Muhammed Aleyhisselam mı?"
Bu arada şunu hatırlatmakta fayda var; herkes Mevlana'yı duymuştur, bilir ama Şems ne hikmetse az bilinir. Halbuki Şems'in kapısı olmasaydı -ki o sevda kapısıdır- Mevlana diye bir gerçek olmayacaktı.
Hz. Mevlana bu cilveli soruya tereddüt etmeden cevap veriyor: "Tabii ki, 'Seni tanıyamadım' diyen Hz. Muhammed Aleyhisselam, 'Seni tanıdım' diyen Beyazıt'tan büyüktür.
Çünkü Beyazıt birkaç tecelliyle Allah'ı bildiğini, keşfettiğini zannetmiş ve onun için, 'Ya Rabbi! Seni tanıdım' demiş.
Ama Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimiz öyle mi... O, 'Seni hakkıyla tanıyamadım' buyurdu. Çünkü O her gün 70 bin tecelli ile Allah'ı tanıyordu. Resûlullah'ın kalbine Cenab-ı Hak, günde 70 bin ayrı tecelli ile tecelli ediyordu.
Yani 70 bin ayrı tecellide, ayrı görüntüde Allah'ı seyrediyordu. Böyle bir manevi zenginlikle Allah'ı tanıyan insan, o tecellilerin ardı arkası gelmediğine göre ne diyecek, elbette, 'Seni tanıyamadım' diyecek. O bakımdan Muhammed Aleyhisselam, Beyazıt'tan kıyas kabul edilmeyecek derecede büyüktür."
Hz. Şems, bu cevap karşısında öyle bir vecde geliyor ki, "Allah" deyip bir sayha atıyor. Bayılıp yere düşüyor. Hz. Mevlana alıyor onu, dergâha götürüyor ve ondan sonra da o dillere destan dostluk başlıyor.
Bu örnekte de gördüğümüz gibi asıl mesele insanın kalben Allah'ı tanımasıdır. İnsan, tecellilerle Rabbini tanır. O tecelliler de ancak kulun, Rabbini zikretmesi, ibadet etmesiyle olur. İşte bu sebeple ibadet Allah'ı bilme ilimdir."
Devam edecek