Prof. Dr. Haydar Baş'ın 04.03.2016 tarihli yazısıdır
Hz. Peygamberin müşriklerle mücadelesinde Uhud Savaşı pek çok hikmetler taşıması nedeniyle önemlidir.
Müslümanların Bedir Savaşı'nda elde ettikleri galibiyetten sonra, Kureyş müşrikleri 3 bin kişilik bir ordu hazırladılar. Kureyş'in kadınları da def ve çalgılarla erkeklere destek için onlarla beraber savaşa katıldılar.
Müşriklerin savaş hazırlığından geç haberi olan Hz. Peygamber, ashabın ileri gelenleri ile istişare ettiler.
Genç sahabeler, Kureyş ordusunu Medine dışında karşılayalım fikrinde ısrar ettiler. Allah Resulü ve yaşlı sahabeler ise Medine içinde bir çarpışmadan yana idi.
Neticede, müşriklerin şehir dışında karşılanmasına karar verildi. Hz. Peygamber, Cuma namazını eda ettikten sonra bin kişilik bir ordu ile Medine dışına doğru yöneldi.
İlk aşamada Peygamberin ordusunda yer alan münafıkların reisi İbn Selül, savaş başlamadan 300 kişilik grubunu alarak ordudan ayrıldı.
Peygamberimiz ordusunu savaş düzenine soktu. Uhud'a sırt verdiler. Bu arada arkadan gelebilecek ani baskınları önlemek için yaklaşık 50 okçu geçit ve dağdaki gediklere yerleştirildi.
Abdullah b. Cübeyr komutasındaki bu okçulara, hiçbir surette yerlerinden ayrılmamaları tembihlendi.
Allah Resulü Sancağı, Ali b. Ebi Talib'e verdi. Kureyş'in sancağını Abduddaroğulları'ndan Talha b. Ebi Talha taşıyordu. Peygamber bunu öğrenince sancağı Ali'den alıp, Musab b. Umeyr'e teslim etti. Çünkü Mus'ab, Abduddaroğlulları'na mensuptu. Musab şehit oluncaya kadar sancak onda kaldı. Sonra Hz. Peygamber sancağı yeniden Hz. Ali'ye verdi.
Talha b. Ebu Talha meydana atıldı, Müslümanlara meydan okuyordu. Hz. Ali karşısına çıktı.
Resulullah Efendimiz (sav) kendisi için hazırlanan tahta oturmuş savaşı izliyordu. Hz. Ali, Talha'ya bir darbe indirerek ayağını kesti. Talha, Allah adına öldürmemesi için yalvardı. Hz. Ali, O'nu bırakıp döndü.
Ardından kardeşi Osman b. Ebu Talha ileri çıkıp müşriklerin sancağını aldı. Hz. Ali, O'nu bir kılıç darbesiyle öldürdü.
Daha sonra Ebu Said müşriklerin sancağını aldı, Hz. Ali, O'nu da öldürdü. Böylece Abduddaroğlulları'ndan 9 kişiyi de Hz. Ali öldürdü.
İmam Cafer bu hadiseyle alakalı olarak, "Uhud Savaşı'nda şirk ordusunun bayraktarları 9 kişiydi. Hepsi de Ali'nin güçlü elleriyle helak oldu" buyurur.
Hz. Ali, sancağı en son tutan Savab adındaki köleyi de öldürünce, müşriklerin sancağı savaş meydanının ortasına düştü.
Şeyh Saduk'un rivayetine göre, Halife Ömer'in ölümünden sonra halifeyi belirlemek için oluşturulan 6 kişilik Şura'da, Hz. Ali bu konumunu belirterek şöyle buyurmuştur: "?Allah aşkına söyleyin, içinizde benden başka Abduddar bayraktarlarından 9 kişiyi öldüren biri daha var mı?"
Savaşın kazanılmaya başlandığı anlarda Hz. Peygamber'in emri unutulmuş, ganimet uğruna 50 okçu liderin dediği yerden ayrılmıştır. Savaşın seyri de bundan sonra değişmiştir.
Uhud Savaşı'nda maalesef sahabenin üçe ayrıldığını görüyoruz. Bir grup, savaş meydanında yayılan 'Resulullah öldü' haberi üzerine korkmuş ve dağa kaçmıştır; bir kısmı, 'Resulullah öldüyse biz niye yaşayalım diyerek' savaşa amansız bir şekilde devam etmiş; başta Hz. Ali Efendimiz olmak üzere 14 kişilik bir grup da Hz. Peygamber'e siper olmuştur.
Sahabeler arasında yaşanan bu karmaşa ortamında Hz. Peygamber, "Ya Rabbi kavmimi affet! Onlar cahil, ne yaptıklarını bilmiyorlar. Onlara hidayet eyle" diye buyurmuştur.
Bir dava, liderinin şahsında temsil edilir. Lidere olan hücum davayadır.
Sevgili Peygamberimiz, Uhud'da bütün hücumlara göğüs germiş, etrafında lidere olan inancın şuurunda olan bir avuç ashap, O'na sanki etten duvar örmüştür.
Bu zorlu mücadelede Peygamberimizin mübarek dişi kırılmış, alt dudağı yarılmış ve zırhının halkaları mübarek yüzünü yaralamıştır.
Müslüman ordusu bu savaşta başta Hz. Hamza ve Hz. Hanzala olmak üzere 70 şehit vermiştir.
Hak yolda mücadelede, zaman zaman mağlubiyetler ve zaferler olabilir.
Nitekim, Cenab-ı Hak (cc) buna işaretle Al-i İmran suresinin 139 ve 140'ıncı ayetlerinde: "(Düşmana karşı) gevşeklik göstermeyiniz. (Mağlup olduk) diye mahzun da olmayınız. (Allah'ın vaadine) inanıyorsanız, mutlaka üstünsünüz. Eğer sizin (Uhud'da) yaralanarak, canınız yandıysa (Kureyş) kavminin de Bedir'de öylece canı yandı. Biz bu günleri, insanlar arasında nöbetleşe dolandırırız. (Bazı kere siz galip olursunuz, bazı kere de düşmanlarınız)" buyurmaktadır.
Bugün de bizlere düşen, inandık dediğimiz davanın liderine her ne olursa olsun sahip çıkmak, O'nu anlamaya ve anlatmaya çalışmaktır.
Zaferlerde etrafında beraberce yer alınan, ancak mağlubiyette terk edilen bir davanın varlığı söz konusu olamaz.