Tabiatın, bu kadar mükemmel, düzenli olmasına rağmen sonu gelecek. İşte ondan bahisle Allah, "O zaman, bölük bölük melekler inecek" diyor.
"İşte o gün gerçek mülk merhametli olan Allah'ındır. Kâfirler için de pek çetin bir gündür o" buyuruyor. Dikkat edilirse, ayet-i kerimede Allah, bir tablodan ve o tablo karşısında bir sınıf insandan bahsediyor.
"O gün zalim kimse pişmanlıktan ellerini ısırıp şöyle der: Keşke o Peygamberle birlikte bir yol tutsaydım. (Gel beraber olalım dediği zaman ben de O'nunla beraber olsaydım)."
Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) insanları bahsi geçen doğru yola, sırat-ı müstakime davet ediyor.
Ama o, "Benim tuttuğum yol daha doğru, daha mükemmel, daha akılcı, daha mantıklı" diyerek Hz. Peygambere ters düşüyor. Ama nereye kadar? O ana kadar.
"Keşke ben o dediği zaman bu işi yapsaydım. O'nunla beraber olsaydım" diyor. Ayet devam ediyor ve burada çok manidar bir tenbih var: "Keşke falancıyı, bâtıla giden insanı, yolcuyu dost edinmeseydim."
Şimdi orada Hz. Peygamberle beraber olamadığı için "eyvah!" diyor. Kimmiş o insan? Nur-u Muhammed'den onu kopartan.
Hâlbuki şu bir kanundur: Hz. Muhammed'e (s.a.v.) çıkmayan hiçbir yol, ne olursa olsun, insanı felakete sürükler. Demek ki, neticesi mutlaka Muhammed Mustafa Efendimize çıkacak olan yoldur sırat-ı müstakim...
Peki, sırat-ı müstakim olmayan yol nedir? Şeytanın yoludur.
"Şeytan insanı yüz üstü bırakır, rezil ve rüsvay eder" buyuruyor Allah. Cenab-ı Hak, şeytan için, "O sizin için çok açık bir düşmandır" buyuruyor. Bilhassa gençliğimizin bu konularda çok dikkatli ve titiz olması icab eder.
Sâdıklarla beraber olmak şarttır
Sırat-ı müstakimde olmak, doğru yolu yaşamak için ne yapmamız lazımdır? Bu manada Cenab-ı Hakk'ın bize çok güzel beyanları var.
Ayet-i kerimede şöyle buyuruluyor: "Sâdıklarla beraber olun." Kimdir bu sâdıklar? Hak dostlarıdır; sabır ehlidir, kanaat ehlidir, tevekkül ehlidir, tefekkür ehlidir, zikir ehlidir, hizmet ehlidir. Gayretlidir, himmetlidir, çalışır, kazanır, dağıtır. Komşusuna, dostuna, akrabasına, milletine, devletine, vatanına faydalıdır.
Peki, biz bu insanları nasıl tanırız? Cenab-ı Hak buyuruyor ki: "Onların yüzünde secde eseri vardır." Cenab-ı Peygamber Efendimiz (s.a.v.), "Onları gördüğünüz zaman size Allah'ı hatırlatır" buyuruyor.
Size Allah'ı hatırlatan kimdir? Allah'ın dostlarıdır. Şöyle gözünü yumarsın, onu hatırına getirirsin, kalbine Allah düşerse bil ki, o Hak dostudur.
Bir başka hadis-i şerifte, "Allah'ın öyle güzel dostları vardır ki, bahadır kulları vardır ki, kulları Allah'a sevdirirler, Allah'ı da o kullara sevdirirler." Yani arada köprü... Onlar çok nazlı kullar...
Ölçü; insanın Allah'a kavuşmayı istemesidir
Bir insanın sırat-ı müstakim üzere olduğunun ölçüsü, o insanın Allah'ı arzu etmesi, istemesidir. Veya Allah'a kavuşmayı istemesidir.
Eğer biz Allah'ı arzu ediyor, istiyor isek, bilelim ki bizim tuttuğumuz yol doğru bir yoldur. Çünkü Allah'a kavuşmanın içinde ölüm de var. Bu yol doğru olmayacak da hangisi olacak?
Yani insanın Allah için nefsini feda edebilecek, verebilecek veya vermeyi düşünebilecek bir imana sahip olması çok büyük bir üstünlüktür.
Böyle bir insan Allah'ı unutmayan bir insandır. O zaman bu insanın özelliği Allah'ı çok anmasıdır. Zaten zikretmek demek Allah'ı unutmamak demek, hatırda tutmak demektir. İsmi anıldığı zaman insanın hoşlanması demektir, hoşuna gitmesi demektir.
Yine Cenab-ı Hakk'ın emret-tiklerine tam manasıyla ittiba edecek, itaat edecektir o insan... Bunu emretti, yoruma girmeyecek, ya¬pacak. Bunu nehyetti, yapmayacak.
Allah'tan korkmanın önemi
Peki, kul olarak Rabbimizi, nasıl bilip, tanıyacağız diye bir soru sorulursa, deriz ki: Bir insanın Allah'ı tanıması için Kur'an'a sarılması lazım. Onu çok okuması lazım.
Bir de Cenab-ı Hakk'ı sevenlerle beraber olması lazım. Ayette, "Bizim için mücahede edenleri bizim yollarımıza hidayet ederiz" buyuruyor.
Yemesinden içmesine, davranışına insanlarla münasebetine, giymesine kadar her şeyinde nefsi ile mücadele içine giren insan için Cenab-ı Hak, "Ona biz hidayet veririz" buyuruyor.
Bir başka ayet-i kerimede ise, "Muttaki olup Allah'tan korkan kimselere Allah Teâlâ çıkacak yol verir, sapıklıktan onu çıkarır, ummadığı yerden onu rızıklandırır" buyuruyor.
Çıkacak yol demek, yanlışa sapmaktan korunması, doğruyu bulması, hakkı yaşaması demektir. Neyin hak neyin bâtıl olduğunu, neyin yanlış neyin doğru olduğunu, neyin faydalı neyin zararlı olduğunu bilir. Dolayısıyla yaptığı işlerin her birinde bir bereket olur. Allah bu hali hepimize nasip etsin!
Son bir ayetle makalemizi sonlandıralım: "Biz ona tarafımızdan ilim öğrettik." Cenab-ı Hakk'ın insanlara ikram ettiği ilimlerle, ikram ettiği nur ile hak ve hakikati gören insan, Cenab-ı Hakk'ı bilen, tanıyan, O'nun yolundan giden, O'nun rızasının dışına çıkmayan insandır.
Cenab-ı Hak cümlemize sırat-ı müstakim üzre bir hayat nasib eylesin. (Prof. Dr. Haydar Baş, İcmal Dergisi Nisan 2017)