Prof. Dr.
Haydar Baş'ın gazetemizde yayımlanan 24.12.2012 tarihli yazısıdır
Son derece zengin enerji kaynaklarına sahip olan Türkiye bu kaynakları devreye koymamakta, enerji arzının yüzde 80'i dışarıdan ithal edilmektedir.
Üstelik bu ciddi bağımlılık enerji ihtiyacının tamamını da karşılayamamaktadır. Birçok araştırma merkezi son raporlarında Türkiye'nin önümüzdeki birkaç yıl içinde enerjiye olan gereksiniminin artmasına rağmen, enerji arzında yetersizliğe düşeceğini ortaya koymaktadır.
Bu tarz raporlar maalesef kapitalist bakış açısı ile hazırlanmaktadır.
Kapitalizmin kaynakların sınırlı, insan ihtiyaçlarının sınırsız olduğu yönündeki görüşü, dünya genelindeki yer altı zenginliklerinin ve kaynaklarının paylaşımını birkaç kişi ile sınırlandırmaktadır.
Oysa dikkatli bakıldığında dünyada ve uzayda sınırsız ve devamlı kendini yenileyebilen kaynaklara sahip olduğumuz görülecektir.
Milli Ekonomi Modeli'ni, papaz Malthus'un kuramcısı olduğu kapitalist zihniyetten ayıran en önemli farklardan birisi, Milli Ekonomi Modeli'nde kaynakların sınırsız, ihtiyaçların sınırlı olduğu görüşünün kabul edilmesidir.
Kapitalizmin ve bizim olaylara farklı bakışımızın temelinde, bu mükemmel dengedeki âlemin tesadüfler sonucu oluşmadığına olan inancımız vardır.
Enerji elde etmede pek çok kaynağı bünyesinde barındıran Türkiye, bunları değerlendirmede de yetersizdir.
Enerji kaynaklarının başında petrol ve doğalgaz gelmektedir. Yanı sıra, güneş enerjisi, nükleer enerji, rüzgâr enerjisi, jeotermal enerji, bio-kütle (bio-mass) enerji, akıntı enerjisi, dalga enerjisi, yakıt hücreleri Türkiye'de kullanılabilecek enerji türleridir.
Sera gazı etkisinden dolayı, Türkiye'nin önünde bor, hidroelektrik ve nükleer enerji imkânları bulunmaktadır.
Milli Ekonomi Modeli'nde sınırsız kaynaklara sahip ülkemizde, elde edilebilecek enerji kaynakları konusuna geniş yer ayırmış ve şu tespitleri yapmıştık:
Türkiye'nin yıllık güneşlenme süresi 2700 saattir. Dünyada gittikçe yaygınlaşan güneş evleri ve seralardan ülkemizde de yararlanılabilir.
Tükenmeyen enerji grubunda yer alan güneş enerjisi, güneş termik santralleri ve güneş pilleri ile doğrudan elektrik elde edilmesini temin edebilir.
Gelişmiş ülkeler toplam elektrik üretiminin önemli bölümünü nükleer enerji santrallerinden karşılamaktadır. Fransa ürettiği elektriğin yüzde 78'ini, Almanya, İsveç, İsviçre üçte birini nükleer santrallerden temin etmektedir.
Türkiye ise nükleer enerji konusunda hammadde kaynaklarına, konunun uzmanı bilim adamlarına sahip olasına rağmen, propagandalar neticesinde bu enerjiyi devreye koyamamıştır.
Pek çok ülke rüzgâr enerjisinden yararlanmakta iken Türkiye bu enerjiden yeteri miktarda istifade edememektedir. Ülkemizde 54 milyon kilovatsaat elektrik enerjisi, rüzgâr enerjisinden sağlanmaktadır. Bu rakam toplam üretim içinde çok küçük bir orandır.
Ülkemizin rüzgâr enerjisi potansiyelinin 75 milyar kilovatsaat olduğu tespit edilmiştir. Yine araştırmalara göre Türkiye dünya genelinde jeotermal zenginlikleri ile yedinci sırada yer almaktadır.
Bu potansiyel, toplam elektrik enerjisi ihtiyacının yüzde 5'ini, ısıtmada ısı enerjisi ihtiyacının yüzde 30'unu karşılayabilecek imkân demektir.
Mevcut şartlarda jeotermal enerjinin yüzde 3'ü değerlendirilmektedir. Türkiye'de su potansiyelinin yüzde 70' i kullanılmamaktadır.
Bunun yanında dalga enerjisi de bitmeyen enerji türleridir. Ancak gelişmekte olan ülkelere uygulatılan dışa bağımlı politikalar, ülkelerin kaynaklarının devreye sokulmasını engellemektedir.
Bugün büyük bir petrol denizinin üzerinde yüzen Türkiye'de, halen "petrol yok" yalanı söylenmektedir. Yakın zamana kadar geleceğin en önemli madeni borun dünyada en fazla bulunduğu yerin Türkiye olduğunu kaç kişi biliyordu?
Maden rezervleri zenginliği ve yenilenebilir enerji kaynakları konusunda Türkiye özel bir yere sahiptir. Önemli olan bu kaynakları işleyecek milli projeleri uygulayabilecek, "milli duruş" sahibi kişilerin başa geçirilmesidir.