Prof. Dr.
Haydar Baş'ın gazetemizde 17.01.2002 tarihli yayımlanan yazısıdır
Başbakanımız Sn. Ecevit, uzun zamandır ülke olarak hazırlandığımız ve çok önem verdiğimiz ABD ziyaretini gerçekleştiriyor.
Ekonomi kurmaylarının ve çok sayıda işadamının da Ecevit'e eşlik ettiği geziden, Türk heyeti ekonomik sahalarda işbirliği ve bazı konularda kolaylıkların tanınması için çalışmalarda bulunuyor.
Tekstil kotalarının yükseltilmesi, FMS kredi faizlerinin silinmesi veya düşürülmesi, Türkiye'ye yapılan silah satışlarında Kongre'den zorluk çıkarılmaması, ABD'ye yapılan ihracat ile ABD firmalarının Türkiye'ye yönelik yatırımlarının da artırılması gündem edilen taleplerimiz.
Türk heyeti ziyaretlerden ekonomik işbirliği isterken, Washington, henüz gezi başlamadan kendi açısından çerçeveyi siyasî ve stratejik konular üzerine çizmişti.
Irak meselesinde iki ülke arasında görüş ayrılığının derin olduğu ve Türkiye'nin ABD'ye yakın bir politika izlemesi gerektiği; silah satışlarını Kongre'deki özellikle Ermeni lobilerinin engellediği bahane edilerek Ermenilere uygulanan vizenin kaldırılmasının şart olduğu; Kıbrıs meselesinde liderlere baskı yapılmaması dile getirilmişti. Ekonomik sahadaki çalışma toplantılarından fazla para akacak zannına kapılmamız gerektiği de daha gezi başlamadan hatırlatılmıştı.
ABD yönetiminin Türkiye'den isteyeceği en önemli "ricalardan" biri de Diyarbakır-Urfa-Gaziantep illeri arasında kurulması planlanan "Serbest Ticaret Bölgesi"nin açılması. 1999 yılından beri bu nazik bölge için seslendirilen bu talebe, heyetimizin, "Tercihli Ticaret Anlaşması" teklifi kabul edilirse, "evet" diyeceği ifade ediliyor.
Pekçok nazik konunun gündem edildiği böyle bir gezi ile ekonomik krizin ve diğer ülke meselelerinin halline; ABD ve Batı ile olan temaslarda çözüm arayan siyasi irademiz, bu ülkelerle olan ilişkilerde Atatürk'ün dış politika ile ilgili ikazlarını dikkate alarak hareket etmelidir:
"İnsaf ve yardım dilenmek gibi bir ilke yoktur. İnsaf ve yardım dilenciliğiyle, ulus ve devlet işleri görülemez. Millet ve devletin onuru ancak bağımsız olmakla sağlanır."
"...Durumu düzeltmek için mutlaka Avrupa'dan öğüt almak, bütün işleri Avrupa'nın emellerine göre yürütmek, bütün dersleri Avrupa'dan almak gibi bir takım düşünceler belirdi. Oysa hangi bağımsızlık vardır ki, yabancıların öğütleriyle, yabancıların planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir."
"Batı ile uyuşma, Türkiye'nin kaçınılmaz olarak köleleştirilmesi anlamına gelecektir."
Kaldı ki ABD ve Batı dünyası ticarî ve siyasî ilişkilerde alternatifsiz değildir.
"Çağdaş medeniyetler seviyesine çıkması" hedef olarak gösterilen Türkiye, bu uğurda gelişmiş Batı teknolojisini ve bilimini tabiî ki almalıdır. Ancak kuracağı işbirlikleri kendi menfaatlerine zarar getirecek tavizler içermemelidir.
Ülkemizi her zaman daha ileriye, lider olarak gerçek manada hak ettiği noktaya taşıyacak projelere imza atılmalıdır.
Bugün gerektiği kadar ilgilenemediğimiz Türk dünyası ve İslam coğrafyası ile kurulacak birliktelikler, tarihî geçmişimiz de dikkate alındığında, daha menfaatimizedir.
Karadeniz'e komşu ülkeler arasında düzenlenen "Karadeniz İşbirliği Antlaşması", merhum Özal zamanında kurulan "Ekonomik İşbirliği Teşkilatı", D-8 adıyla ifade edilen İslam ülkeleri arasında dayanışmayı ve işbirliğini öngören düzenlemeler bizi bekleyen esas projeler olmalıdır.
Hatta, teknoloji sahasında Batı ile rekabet eden Uzakdoğu ile eşit şartlarda kurulacak birliktelikler, menfaatlerimizi daha iyi koruyabileceğimiz kârlı anlaşmalar sağlayabilir.
Washington ziyaretinde, Sn. Ecevit Türkiye'nin bulunduğu coğrafyada meydana gelebilecek saydığımız bu ihtimalleri de dikkate alarak stratejiler belirlemelidir.
Bu oluşumlar istikametinde hareket edilmesi, sadece Türk milletine yarar sağlayacak anlaşmalarda bulunulması, ABD gezisinin en önemli gündemi olmalıdır.