Prof. Dr.
Haydar Baş'ın Rahmet-el lil Alemin adlı eseri 2. Ciltten alınmış yazısıdır.
Mekke'nin fethi, fetihlerin en büyüğü ve en anlamlısıdır. Zira Mekke, zâhirde arzın bir parçası, hakikatte ise kâinatın kalbi hükmündedir. Bu sebeple, Mekke'nin fethinde zâhir ve bâtın pekçok hikmetler ve dersler vardır. Bazılarını zikredelim:
Mekke, Beytullah'ı bağrında taşır. Beytullah yani "Kâbe" ise Allah-u Teâlâ'nın vahdaniyetinin "tevhidin" simgesi ve Müslümanların kıblesidir.
Allah, Kâbe'yi insanlar için ibadette ölçü koymuş, Kâbe'ye yönelmek, Allah'a yönelmekle müsavi sayılmıştır.
Tevhidin yeryüzündeki abidesi olan Kâbe, hak ve hakikatin emniyet ve selametin merkezi olması gerekirken; maalesef, putlarla doldurulmuş, fitne ve fesadın merkezi haline sokulmuştu.
O sıralarda karaları ve denizleri kapsamış olan fitne, sanki o merkezden kaynaklanıyordu. Bu, esasında Kâbe'ye ve Kâbe'nin manevî şahsında bütün Müslümanlara sonradan arız olmuş bir zulüm ve zillet idi.
Çünkü Kâbe'nin yeryüzünde temeli ihlâsla atılmış ve ilk insan ve ilk peygamber olan Hz. Âdem tarafından Kâbe, ilk olarak inşa edilmiş, bugünkü şekliyle de Allah dostu Hz. İbrahim ve İsmail (a.s.) tarafından bina edilmişti.
Yani, Beytullah lisan-ı hâliyle tevhidi anlatır, gerçeği anlatır, huzur ve saadetin yeryüzündeki abidesi olduğunu ifade eder.
Bu sebeple, Kâbe'nin putlardan temizlenmesi, asıl kimliğine kavuşması gerekiyordu. Belki de, bütün yeryüzü fetholunup yalnız Mekke kalsaydı, tevhid yeryüzünde ikame edilmiş olmayacaktı ve Müslümanların içinde derin bir burukluk kalacaktı.
Belki iman, aranan ve istenen şahikasına çıkamayacaktı. Mekke'nin fethi bu kadar önemli idi. Mekke'nin fethiyle Hicret de anlamını bulacak, Muhacirler'in hasreti bitecek ve onlar, Allah'ın vaadinin hak olduğunu müşahhas olarak göreceklerdi.
Mekke'nin fethi aynı zamanda Hakk'ın hâkimiyeti ve bâtılın zevâlinin de bir göstergesi olacaktı. Böylece bu büyük fetih, İslam'ın heybetine, küfrün de zilletine bir ayna olacak, tefekkür sahiplerini derin bir nefs muhasebesine sevk edecekti.
Mekke'nin fethi, daha sonra cereyan edecek diğer fetihlerin anası olacak ve her fetih anlamlı mesajını, ruhunu bu fetihten alacaktı.
Tarih boyunca bütün akl-ı selim sahipleri, kan dökülmeden en büyük fethin nasıl gerçekleştiğini idrak edecek, böylece en büyük fatih olan Resul-i Ekrem'in nasıl gönüllere hükmettiğini anlayacaklardır.
Mekke'nin fethi, dolaylı olarak bize şu mesajı vermektedir: Fetihlerde asıl olan kalplerin fethidir. Ülkelerin fethi ise bu asıl fethin tabiî bir sonucudur. Zaten, fetihle işgali birbirinden ayıran nükte de buradadır.
Tarih boyunca fetihlerin kalıcı, zulüm ifadesi olan işgallerin ise kısa ömürlü olduğunu görüyoruz. Zira işgal, insan fıtratına aykırı olarak gönüllere baskı uygulayan, fetih ise insan fıtratını okşayan, hak ve hakikatle gönülleri celbeden bir olaydır.
İnsanlık tarihi, kendisini etki altına alan iki olaya şahit olmuştur; hakikat kuvveti, kaba kuvvet.
Kaba kuvvet, tansiyonu yüksek bir yaya dıştan baskı yapmak gibidir. Baskı kuvveti geri çekilince, yay tabiî halinden daha sert bir şekilde gerilime uğrar.
Hakikat kuvveti ise ilkbaharda çatlayan toprağa inen rahmet yağmuru gibidir. Onu, fıtrat toprağı çeker. Gönül ona kanat açar. Bütün bunların sayısız misalleri mevcuttur.
Mekke'nin fethinin çağrıştırdığı bir güzel mana da şudur: Nasıl ki, yeryüzünün kalbi hükmünde olan Kâbe'nin putlardan temizlenmesi, insanlığın kurtuluşu yolunda hayatî önem taşıyorsa, aynı şekilde beden ülkesinin merkezi olan insan kalbinin her türlü putlardan ve mâsivâdan temizlenmesi de insan için hayatî önem taşımaktadır.
Mekke'de Kâbe Beytullah olduğu gibi, gerçekte insandaki kalpte Beytullah'tır. Zâhirde Kâbe'nin temizlenmesinin anlamı, hakikatte kalplerin putlardan ve mâsivâdan temizlenmesidir."