Prof. Dr.
Haydar Baş'ın gazetemizde 04.01.2013 tarihli yayımlanan yazısıdır
Ortadoğu'da İslam'ın ve haçlı ile mücadelenin simgesi olan, Esad kalesi düşmedikçe ABD'nin O'na karşı uyguladığı baskı da artıyor.
Hüseyni mantıkla ülkesini ve milletini bırakmayan Esad'ın mücadelesi bugüne kadar batı tarafından görmezden gelinmiş, değişmeyen tavrı "ailesi ülkeyi terk etti, kendisi Venezüella'ya kaçtı" gibi yalanlarla lekelenmeye çalışılmıştı.
Yalan üzerine kurulu siyaset batının her zaman kullandığı psikolojik bir taktik.
Son dönemde maalesef Sünni dünyadan bazıları da bu yalana kendilerini sattılar.
Mısır'dan bir müftü, Yusuf el-Kardavi, Suriye'de işgale direnen Müslümanların kadın ve çocuklar da dahil olmak üzere katline müsaade etti.
ABD etkisindeki başka bir İslam ülkesinden de insanın kanını donduracak bir sapıklığa izin çıktı.
Buna göre, iki yıldır evlerinden uzak kalarak Suriye'deki işgal harekâtına katılan Özgür Suriye Ordusu'nun mensuplarına destek olmak gayesi ile bu sefer kadınlar göreve çağrıldı.
Müslüman kadınlara, "bu ordudakiler ile ilişkiye girmek cennete girme vesilesidir" diye bir fikriyattan bahsedildi.
Şii veya Sünni Allah'a inanan bir din aliminin yukarıdaki halleri ile İslam ile alakası olmayan, din dışı, sapık hezeyanları yayınlamasına imkân yoktur.
Bu mantık, "az bir pahaya dinlerini sattılar" mealinde ikazını bulan ilahi hakikattir.
Bu hezeyanları söyleyenler, Hz. Peygamberin, bir Müslüman'ı öldüren bizden değildir" hadisini hiçe saymakta, İslam'ın korunması gereken beş mukaddes değerinden en kıymetlisi "namus" kavramını yok etmektedir.
Demek ki, bu fetvaların İslam ile zerre alakaları yoktur.
Bu görüşler Kur'an ayetlerine ve Peygamber Efendimizin sünnetine terstir. Tamamen batıl bir hezeyandır.
İslam aleminin en hassas noktası olan Şii-Sünni fitnesi her devirde etkili olmuştur.
Bu gerginlik, din adamlarının ağzından Müslüman coğrafyalara tıpkı bugünkü gibi geçmişte de pompalanmıştır.
1490-1574 yılları arasında yaşamış Osmanlı şeyhülislamlarından Ebussuud Efendi de Hz. Ali taraftarları hakkında bugün duyduklarımızın aynısını 16. Yüzyılda da serbest bırakmıştı.
Kendisi, Kızılbaş olarak nitelediği Alevilerin toplu olarak katline müsaade ettiği gibi, "esir alınan Alevi kadınlarla birleşilmelidir. Bu iş, İslam askerlerine güç ve kuvvet verecektir" diye izin vermiştir.
Dünün ve bugünün hezeyanları aynı merkezden çıkmıştır, aynı yerlere hizmet içindir.
İmam Ali Efendimizi sevenlerin üzerinden devam eden bu korkunç ve sapık fikriyat, bir manada İslam aleminin Hıristiyan batıya yenik düşmesi ve kendi topraklarını onlara açmasının neticesidir.
Bugün Irak'ın, Kuveyt'in, Katar'ın, Bahreyn'in, Ürdün'ün vs. Arap ülkelerinin ABD'nin sömürgesi gibi kullanıldığı malumdur.
İslam ülkeleri ne kadar batıya ram olursa, az bir paraya kendilerini satan hocaların fetvaları ile o kadar yıpranacak, namusunu, vatanını ve malını kaybedecek, yok olacaktır.
Bu hezeyanların bir de Türkiye'ye yansımaları vardır.
Türkiye'de Suriye konusunda oluşturulan havanın gerçekten çok farklı olduğu, Rusya Devlet Başkanı Putin'in ziyareti ile ortaya çıkmıştı.
Sünni Türkiye'de bu hezeyanların duyulması, Sünni geçinen din alimlerinin ağzından Suriye'de yaşanan vahşete, ahlaksızlığa göz yummak içindir.
Bundan sonraki süreç, Türkiye için daha da sancılı geçecektir.
Bu hezeyanlar perde olarak kullanılacak, ardından millet ve devleti felakete sürükleyecek oluşlar ortaya çıkacaktır.