Prof. Dr. Haydar Baş'ın gazetemizde 03.10.2001 tarihli yayımlanan yazısıdır
ABD'nin uğradığı terörist saldırı neticesi, çıkması an meselesi savaş bizzat Başkan Bush'un ve daha sonra da İtalyan Başbakanının ifadeleriyle yeni bir "Haçlı Seferi"ne dönüşmüştür.
Kesin deliller olmamasına rağmen, bir Müslümanın üstüne kalan bu korkunç eylemden sonra, dünya "terörist Müslümanlar", "İslam cihad ile terörü destekliyor" tarzındaki söylemleri tekrar gündem etmeye başladı.
Adeta "suçlu olmasa da biz onun yaptığını kabul ediyoruz" dercesine bir Müslümana ve onu himaye eden yine Müslüman bir ülkeye misilleme yapmaya hazırlanmak insan hakları ile medenilikle ne kadar bağdaşır, bu tartışılır bir konudur.
Belki de binlerce Müslümanın ve savaşa katılan ülke askerlerinin hayatını kaybedeceği böyle bir operasyona alelacele karar vermek batının insana verdiği değerin de bir göstergesidir.
Batı dünyası kurumlar üzerine bina edilmiş bir medeniyet anlayışını benimsediği için ancak bu kurumların devamını sağlayacak kurallar çerçevesinde insan haklarına ve özgürlüklerine müsaade edilir.
Sistemin devamı için kendi halkını bile gözden çıkarabilen batı medeniyetinde menfaatler uğruna yapılacak hiç bir şeyde hukuka riayet, kanunilik aranmaz.
Son aylarda bir kez daha ispatlanan bu tutumun bir diğer örneği de Hıristiyanlığın en büyük mezhebinin dünyaca kabul gören dinî liderinin Ermenilere yapıldığı iddia edilen sözde soykırımı, dini alet ederek kabul ettirme çabalarıdır.
Böyle bir soykırım olmadığı için delilleri de bulunmayan hadisede, çoğunluk olayı çıkarları istikametinde olmuş gibi kabul ettiği için, suçsuz İslam alemine karşı büyük bir operasyona hazırlanan batının öldüreceği insanlara aldırmayan bu dinî lider, soykırım hadisesine "olmuştur" diyerek, sözde soykırıma dünyayı inandırma gayretindedir.
İnanı hiçe sayan böyle bir zihniyet hangi devleti kurarsa kursun, hangi kanunu yaparsa yapsın, hangi teknolojiye ulaşırsa ulaşsın yıkılmaya, yok olmaya mahkumdur.
Zira önemli olan o devleti yönetecek, o kanunu uygulayacak, o teknolojiyi kullanacak insandır. Devletin, toplumun, cemiyetin, ailenin temeli olan tohum mesabesindeki insandır.
Eğer o tohum çürük olursa; devletler, kanunlar, teknolojiler mükemmel de olsa netice alınamaz.
Muharref Hıristiyan inancına göre babasız dünyaya gelmesi Allah'ın bir mucizesi olan Hz. İsa, Rab'dır. O'nun taşıdığı Nefha-i İlahiye Hıristiyanlık alemi Rab'lık sıfatını yüklemiştir.
Bizim itikadımıza göre şirk olan, mahluka Rab sıfatı yüklemek ve yine bizim inancımıza göre her insanda olan nefha-i İlahiyi sadece Hz. İsa'ya vasfetmek Batı'da, alemin en mükemmel varlığı olarak yaratılan insanın değerini yok etmiştir.
Bu sebeple kurumları ayakta tutacak her türlü davranış tarzı teröre varsa bile bu medeniyet anlayışında meşrudur.
Terörle batıda kurulan komünist iktidarların temeli de budur.
Terörizm batının ortaya attığı felsefî akımlardan biridir ve tarihi terörist eylemlerle doludur.
Yapacakları hukuk dışı operasyonlarına, medeniyet anlayışı ve insana bakışı taban tabana zıt İslam dünyasını da ortak etmek isteyen Batı, saldırıya karşı savunma maksatlı ilan edilen cihadı terörle bir göstermeye çalışmaktadır.
Oysa temeli tevhid akidesine dayanan İslam medeniyetinde "cihad" savunma maksadıyla hukuka dayanarak ilan edilir.
Bir şahıs değil, devlet tarafından organize edilen ve yalnız can, mal, namus emniyetinin tehlikeye girdiği hallerde söz konusu edilebilecek cihadda hakkını koruyacak kadar mücadeleye izin verilir.
Böyle bir ortamda bile kadınların, çocukların, yaşlıların hatta bitki ve hayvanların dahi zarar görmemesi yönünde önlemler alınır.
İnsana dayalı bir medeniyet anlayışı olan İslam dininde, Rabb'ıyla bağlantısını devamlı sağlayabilen, kulluk şuuruyla, hesap vereceği bilinciyle aldığı nefesin muhasebesini yapan insanın yetiştirilmesi gayedir.
Salim olma, sevgi, yardım etme gibi manaları olan İslam kelimesinin bir fikrin şiddet yoluyla bir şahsa, topluma, devlete kabulü demek olan "terör"le zerre alakası olamaz.
Dinin tebliğinde bile rıfk ile muamele edilmesi emredilen bir inançta masum insanları değil öldürmek, incitmek dahi haramdır.
Resulullah (sav) zamanında yapılan savaşlar da cihad için söylediklerimize en güzel örneklerdir. Bedir Savaşı; Müslümanların yağmalanan mallarını geri almaları içindi; Uhud; can, mal, namus emniyeti tehlikede olduğu gerekçesiyle yapılmıştı.
Hal böyle iken cihadla terörü bir göstermeye çalışmak; delilsiz bir misilleme operasyonu olması dolayısıyla terör eyleminden farkı kalmayacak saldırıya ABD ve müttefiklerinin Müslümanları da ortak etme gayretleridir.
Yıllardır kardeşlik, sevgi, barış, adalet, insan hakları, eşitlik, demokrasi olarak bize takdim edilen batı dünyası ve medeniyeti özetle böyledir.
Bugün teknoloji ile karıştırılan medenilik anlayışını, medeniyetlerin arkasındaki esas değer olan insan olgusuyla incelemek ve geldikleri noktaları buna göre değerlendirmek gerekir.
İslam inancında Cenab-ı Hakk'ın güzel sıfatlarını yansıtan bir ayna kabul edilen insan sabır, nezaket, nezafet, şükür, tevazu sahibidir. Bozgundan, kan akıtmaktan, fitneden uzaktır. Tüm insanlığı Yaradan'dan ötürü sevmesini bilir.
Ancak böyle bireylerden oluşan bir toplumda kanunların uygulanabileceğini ve ancak o toplumun her bakımdan ihya olacağını unutmayalım.
Menfaatinden başka bir değeri ve gayesi olmayan batıya yaklaşırken bu ölçülerin gerektirdiği kadar kıymet verilmelidir. Aksi halde sahip olduğumuz üstün hasletlerin tamamını kaybedeceğimiz gibi, Batı karşısında ezilmeye hatta yok olmaya mahkum oluruz.