Prof. Haydar Baş'ın Temmuz 2015 tarihinde İcmal Dergisinde yayınlanan yazısından derlenmiştir (4. Bölüm)
Hz. Ali'nin hilafet ilanı ile din kemale ermiştir. İmam Ali'nin halife tayini ile risalet dönemi bitmiş, velayet dönemi başlamıştır. Bu velayet de, Hz. Peygamber'in risalet kuralları üzere devam eder.
İmam Muhammed Bâkır, Maide 3. ayet hakkında, "Farzlar birbirinin ardınca nazil oluyorlardı, velayet farzların en sonuncusudur. Allah, 'Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım' ayeti ile bundan sonra size bir farz inmeyecektir" buyurmuştur.
Ayet ve hadisin olduğu bir konuda içtihat, vahiy ile aklın çatışmasıdır ki, bu müsteşriklerin de kullandığı bir metottur.
124 bin sahabenin katıldığı Veda Haccı'nda yapılan bu hilafet beyanına karşılık, Hz. Peygamber'in vefatının hemen ardından naaş daha ortadayken halife seçimi yapılmıştır.
Hz. Ali Efendimiz, Hz. Peygamber'in defin işleri ile uğraşmaktadır.
Bu esnada Hz. Ebubekir, Hz. Ömer'i alarak bundan sonra yapılacakları konuşmak üzere oradan ayrılarak Hazreçli Sa'd b. Ubade başkanlığında yapılan Sakife toplantısına giderler.
Sakife, İslam tarihinde halifenin seçimle başa getirilmeye çalışıldığı ilk bidattir. Zira Ensar'ın yaptığı bu toplantıda, Hz. Peygamber'in yerine kimin halife olacağı tartışılmış, bir oldu-bitti ile Hz. Ebu Bekir'e biat alınmıştır. Oysa İslam dininde halife seçimle başa getirilmez.
Bakınız, İmam Gazali hilafetle ilgili olarak ne söylemiştir: "Fakat hilafet hususunda delil bütün açıklığı ile ortaya çıktı ve konu aydınlandı.
Cumhur (Müslümanların tamamına yakın çoğunluğu) Gadir-i Hum Hutbesi'ndeki hadisin metninde şeksiz şüphesiz tam icma ve ittifak ettiler.
Orada Resûlullah şöyle buyuruyor: 'Ben kimin idarecisi isem Ali de, onun idarecisi ve velisidir.'
Dolayısıyla icmaya ve icma ile sabit naslara aykırı olarak teviller üretmek batıldır.
Eğer onun hilafetini (Hz. Ebubekir) kurtarmak için 'icma hâsıl olmuştu' derseniz, şüphesiz bu da doğru değildir. Çünkü onun hilafetinde icma yoktur.
Nasıl olsun ki?
Hz. Abbas ve evlatları, Hz. Ali ve zevcesi Hz. Fâtıma ile evlatlarının hiçbirisi biat halkasında bulunmadılar. Dahası Sakife'de bulunanların bile birçoğu muhalefet ederek oradan ayrıldılar." (İmam Gazali, Sırru'l-Alemeyn ve Keşf-i Mafi'd-Dareyn, s.16-18).
Hz. Ali Efendimiz ise hilafetin kendinden alınmasıyla ilgili şunları demiştir:
"Allah'a and olsun ki, hiç bir zaman Arap'ın, Peygamberden sonra imamet ve liderliği O'nun Ehl-i Beyt'inden alacağı, hilafeti benden uzaklaştıracağı aklımın ucundan geçmezdi.
Beni üzen halkın biat etmek için falancanın etrafında toplanmasıydı. Elimi çektim ta ki, gözlerimle gördüm, bir grup İslam'dan çıkmış Hz. Muhammed'in (s.a.a.) dinini yok etmek istiyorlardı.
Eğer İslam ve ehline yardım etmezsem İslam'ın parçalanıp yok olmasına tanık olmaktan korktum.
Bunun acısı benim için halifelik ve hükümetten mahrum olmaktan daha büyüktü.
Çünkü bir kaç günlük dünya kârıdır ki, zelil olup son bulacaktır. Ama ben bu gelişmelere karşı ayaklandım ve (savaşta) batıl ortadan kalkıp yok oldu. Din ayakta kalıp sağlamlaştı." (Nehcü'l-Belağa, 62. mektup).
Hz. Fâtıma (a.s.), hilafet konusunda ümmetin Resûlullah'ın (s.a.a.) bıraktığı mirasa riayet etmediğinden bahseder ki şöyle demiştir:
"Başkasının devesini damgaladınız. Sizin malınız olmayan hilafeti gasp ettiniz. Onu, sizin olmayan bir çeşmenin başına getirdiniz. Ahdinizden (Gadir-i Hum günündeki biatinizden) uzun bir süre geçmemişti.
Yazıklar olsun onlara! Onu (hilafeti) risalet kökünden (merkezinden) nübüvvet ve delalet temelinden, Ruh'ul Emin'in (Cebrail'in) indiği evden, din ve dünya işlerinde âlim olanın elinden çıkardılar. Bilin ki bu büyük ve apaçık bir hüsrandır."
Özetlersek, hilafet şeksiz şüphesiz İmam Ali'nin hakkıdır, bu hususta da kimsenin rey hakkı yoktur." (devam edecek)