Prof. Dr.
Haydar Baş'ın gazetemizde 31.07.2013 tarihli yayımlanan yazısıdır
Globalleşen dünyada Türkiye'nin izlediği yanlı ve yanlış siyasetin etkilerini sıklıkla dile getiriyoruz.
Arap Baharı sürecine, işgale destek veren Türkiye, Suriye'deki Esad rejimine sırtını dönüşün faturasını bu ülke üzerinden elde ettiği milyarlarca liralık geliri kaybetmesi şeklinde görmüştü.
Üstelik bugün Suriye'de PKK'nın uzantısı PYD yapılanmasıyla ilgili ciddi siyasi sorunlar yaşıyoruz.
Libya ile de aynı şekilde ticari ilişkiler bitme noktasına gelmiştir. Son olarak Mısır yönetimi, Türk vatandaşlarına sağladığı tek giriş pul vize uygulamasını kaldırdığını açıkladı.
Türkiye Müslüman dünya ile kavgalı ve artık cumhuriyet tarihinde karşılaşılmayan tepkiler ile yalnızlaşıyor.
Pazar günü Cumhuriyet gazetesine bir mülakat veren NATO Kara Kuvvetleri Karargahının Amerikalı komutanı Hodges, Türkiye ve NATO ilişkilerini değerlendirdi.
Türkiye'nin, 28 NATO üyesi içinde 1953'den beri kesintisiz NATO karargâhı olarak kullanılan iki ülkeden biri olduğunun altını çizen komutan, "Türkiye bir zamanlar Sovyetler Birliği'nin kapı komşusuydu. Balkanlar, Ortadoğu ve Kafkasya'yla çevrelenmiş durumda.
Burada dünyanın en önemli suyollarından birisi bulunuyor. Türkiye perspektifinden bakıldığında komşuları göz önüne alındığında NATO'ya ihtiyacı olduğu açıktır."
Komşuları göz önüne alındığında Türkiye NATO'ya neden ihtiyaç duysun ki? Bu ifade acaba 1953'den beri topraklarımızda konuşlanmalarına izin verilen ve bugün Anadolu'nun 40'dan fazla yerinde üssü bulunan NATO'nun ülkemizdeki varlık bahanesi mi?
Üstelik NATO etkisindeki Türkiye, NATO'nun komutasında Afganistan'da ve Irak'ta aktif rol almış ve komşuları nezdinde itibarını zedelemiştir.
Türkiye cumhuriyeti devleti kuruluş yıllarından itibaren ezilen halklar ve bağımsızlık mücadelesindeki topluluklar için bir önder olmuş, İslam âlemi, Türk İslam âlemi ve Arap İslam dünyası için hakiki bir model kabul edilmiştir.
Girişte, Arap İslam âleminin ve komşumuz Suriye'nin bugün Türkiye'ye tavrını bahsettik. Türkiye'nin komşuları ile hukukunda NATO'ya değil, NATO'suz milli projelere ihtiyacı olduğu açıktır.
Hodges, aynı demeçte, "Suriye rejimi ve muhalifler arasındaki savaşın göstermelik olduğunu, gerçekte savaşın Sünniler ve Şiiler hatta İran ve Sünni dünya arasında verildiğini" ifade etmiştir.
Ülkemizde konuşlanmış NATO'nun, Türkiye'yi ateş hattına atan bir bakış açısı da budur. Bu savaş senaryosu, Sünni Türkiye'nin, Şii dünyaya karşı savaşının gerekçesi olabilir.
Bugün, Ortadoğu'da Kamplara ayrılmış Müslümanlar, ezeli iki kutup Şii ve Sünni dünya arasında bitmek bilmeyen bir haklılık mücadelesi veriyorlar.
Suriye'de varmış gibi gösterilmeye çalışılan suni gerginlikte aynı mantıkla değerlendiriliyor. Oysa Suriye'de "Esad gitsin demokrasi gelsin" diye başlayan isyan hareketleri, ne Sünnilerin ne de Şiilerin eseri.
Bilinen bir gerçek ki, Suriye işgali ABD'nin ve İsrail'in oyunu. Şii Esad kabinesinde 23 Sünni bakanı olan bir devlet adamı ve ülkesinde bu tür bir ayrıma yer vermemiştir.
Suriye'de yaşanan kan ve gözyaşının müsebbibi Sünni ve Şii Müslümanlar değildir.
İslam âlemi, ne zaman batıyı dinlese ve onun stratejilerine uygun hareket etse, sadece kendine zarar vermektedir.
Dönem dönem yetkililerin ağzından çıkanlar, batının hangi gerekçe ile bizden yana görünürse görünsün, aslında menfaatlerine hizmet ettiğini göstermektedir.
Biz bunu yıllardır söylüyoruz, inanmayanlar yabancı ağızlardan da duysunlar?