"Din nedir" sorusuna verilecek en iyi cevap Cibril hadis-i şerifi olsa gerek. Rivayet edilir ki; Hz. Cebrail, Peygamber Efendimize, sahabeden Dihye bin el Kelbı kıyafetine girmiş olarak gelir. Ashabı içerisinde otururlarken, gelip Peygambere üç soru tevcih eder: İman nedir? İslam nedir? İhsan nedir?
Demek ki bu üç şeyin öğrenilmesi, dinin mahiyetini ortaya koyuyor. İman dindendir. İslam'ın şartları dediğimiz hususlar da dindendir. İhsan da dindendir. Ama bunların tamamıdır din.
İslam'ı veya dini bir organizmaya benzetecek olursak, bu organizmanın bütününe o dinin kendisi denir. Bu bütünün bir sureti var, bir sireti var, bir de hakikati var. Böyle tasnif edilmesiyle onun ne olduğunu anlamış oluyoruz.
İman nedir?
Hz. Cebrail, "İman nedir?" diye sorduğu zaman, Peygamber Efendimiz, (hepimizin bildiği) Allah' a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahiret gününe, hayrın ve şerrin Allah'tan olduğuna, hülasa iman şartı dediğimiz altı esasa inanmanın gerekliliğine işaretle cevap veriyor. İman budur.
Demek ki, bunlardan bir tanesi olmazsa iman olmuyor. Biz, "oluyor" desek de olmuyor. Çünkü Hz. Fahr-i Alem Efendimiz 'in mübarek lisanlarından zuhur eden bu manadaki sözler hükümdür. Hüküm mahiyetinde değil, hükümdür. Hüküm mahiyetinde olsa o bile şüphe arz eder; tamamen hükümdür.
İslam nedir?
Hz. Cebrail bu cevabı alınca, "Doğru söyledin" diye tasdik ediyor ve ikinci olarak "İslam nedir?" sorusunu yöneltiyor. Peygamber Efendimiz, yine bildiğimiz, "İslam'ın şartları" diye İslam dini içerisinde tasnif ettiğimiz hususları, yani İslam'ın şartlarını beyan ediyor.
Başta ne vardır? Kelime-i şahadet getirmek. Aslında kelime-i şahadet getirmek, aynı zamanda imandan da sayılabilir. Yani siz şahadet getiriyorsunuz; bu, amel oluyor.
İslam'ın şartları ameli hususlardır. Neye şahadet ediyorsunuz? İman edeceğiniz, ettiğiniz hususlara. Yani iman edilenlerin ispatına "amel" diyoruz. " İman ettim " diyoruz; ispatı da amel oluyor.
İmanın şartı ile İslam'ın şartı arasındaki incelik bu. İnandın; peki neye inandın? "Allah'a inandım. Ahiret gününe inandım..." Peki, bunun ispatı nedir? İslam'ın şartlarını yerine getirmendir. O bakımdan şahadet cümlesi, bence bağ cümlesidir; imanın şartı ile İslam'ın şartını bağlar.
Yani imanla ameli birbirine bağlamaktır şahadet. Dahası amel ile beraber, inandığını ispat etmektir. Bunu yapmazsan, fiili olarak şahadet cümlesini sen inkar ediyorsun demektir. Bu konudaki acizane görüşüm budur.
Hatırlarsanız; Peygamber Efendimiz (as) İslam'ı anlatırken, onun beş şey üzerine bina edildiğini ifade ederler. Birincisi nedir? Kelime-i Şahadet. Yani Allah' a şahitlik, Resulüne şahitlik ediyorsun. Ondan sonra namaz geliyor. Şahadet ettiğin, inandığın şeyin ispatı amel oluyor. Namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek, hacca gitmektir, buyuruyor. Bu şartlardan birdir kelime-i şahadet.
İhsan nedir?
Peki, ihsan nedir? Bütün bunlardan sonra kulun kalbi açılır. Bunların ifası anında Allah'ın tecellileri kalbini süsler, donatır. Kalbinden maleyani olan şeyler boşalır. Bunlara "masiva" diyoruz. Dünya ile ilgili olanlar boşalıyor. Boşaldıktan sonra orası "Tecelligah-ı Hak" olur. Allah'ın tecelli ettiği bir alem olur. O alemde kim oluyor? Allah oluyor. Allah, seni görüyor. Ama sen, O'nu görmüyorsun. O'nun seni gördüğünü bilerek, yaşayarak ibadet ediyorsun. İşte bu hali yaşamanın adı "ihsan" oluyor.
Buraya gelmek için mutlaka bu iki şartı, imanı ve İslam'ı, bunların şartlarını yerine getirmen lazım. Eğer bu iki şartı yerine getirmezsen ihsana erişemezsin. Bu ne demektir? İhsan sahibi olabilmek için İslam'ın şartlarını harfiyen uygulaman gerekir. Tabii mükellef olduğun kadarıyla.
Mal ile yapılan ibadetler var; imkânın yoksa Allah, seni ondan sorumlu tutmuyor. Mesela; zekattı, hacdı. Zekat mal ile hac ise, hem mal ile hem bedenen yapılan bir ibadettir. Yapabildiklerinizi terk ediyorsanız, ihsandan bahsetmeniz bence yalancılıktır.
Bunu nereden çıkardınız, diyeceksiniz. "Yapmadığınız şeyleri niye konuşuyorsunuz?" ayetinden. Yaptığınız bugünkü yapılan propagandaya benzer. Bu iş propaganda işi değildir. İhsan halinde kul, Allah'ı görür gibi ibadet yapma mevkiine erişmiş oluyor.
Allah'tan razı olmak
Müslüman, ihsan haline gelirken Allah'ın imtihanlarından geçtiğini bilmesi lazım. Nedir bu imtihanlar? Çiledir, meşakkattir, genişliktir, zenginliktir, rahatlıktır, darlıktır, fakirliktir...
Bunlar, kulun inişli çıkışlı denendiği yerlerdir. Kader cümlesinden kabul edilir. Bu zikzaklarla Allah, kulunu dener. İhsan mertebesini tam yakalayabilmesi ve o hal ile hallenmesi için... Çünkü bunun sonunda, "Raziyyeten merziyye..."ye ( Beyyine; 18) geçiş var.
Allah' tan razı olman var. Sen, Allah'tan razı olursan O da, senden razı olur. Evvela rıza makamı kuldadır. Verdiği her şeye razı olacaksın. Az evvel bu saydığım şeyleri Allah, sana veriyor; seni deniyor. "Bu kulum, 'Ben iman ettim' diyor; ibadetlerini yapıyor mu?"
Tamam, doğru, ibadet de yapıyorsun. Güzel ama bir de sana sıkıntı verecek. Bu mülkün sahibinin verdiği sıkıntıya ne derece tahammül edeceksin? "İstemiyorum. Niye bana bunu verdi?" diye isyan edersen, "Allah' ı görür gibi ibadet ediyorum" demiş olsan bile, demek ki sen O'nunla hala barışmadın.
Bugün, devlet-millet barışması var ya, nereden başlıyor? Allah ile barışmadan başlıyor. Kul, Allah 'la barışırsa, herkesle barışır. Bugün bizim sıkıntımız kulun, Allah'tan şikayetçi olmasıdır."
(Prof. Dr. Haydar Baş, hikmetin Sırları eserinden)