Hak-bâtıl çatışmalarında mü'minlerin galip gelmesini sağlayan, maddî güç dengesizliğine rağmen onları muvaffak kılan temel vasıflar ve unsurlar vardır. Bunların bazılarına işaret edelim:
İman
İnananların galip gelmesinin temel sebebi 'iman'dır. Aslında bâtıla inananlar da, inançlarındaki sadakat ve kuvvetlilik derecesinde savaşırlar.
Ancak hiçbir inanç, Allah'a iman etmek, O'na dayanmak ve güvenmek kadar insana güç ve metanet veremez. Zira fıtrat, Allah'a meyletmek ve O'na vuslat etmek üzere yaratılmıştır.Bu nükteyi yakalayan iman sahibi, en az on kişilik insanın gücüne bedel güç kazanmaktadır.
İnsan, en çok kendi nefsini sever. İman gerçeği ve vuslat duygusu ise kendi nefsini Allah uğrunda feda ettirir. Çünkü fâni bir gençlik verilerek, ebedî bir gençlik ve saadet satın alınacaktır.
Cemalullahımüşahade ise bütün bu lezzetleri sönük bırakacak derecede muhteşem ve yücedir. İşte inananları, düğüne gider gibi şehit olmaya azmettiren sır ve nükte budur.
Bu sır ve nüktedir ki, sahabeye, "Ya Resulullah! Dua et de, bu savaşta ilk olarak ben şehit olayım" dedirtmiştir. İşte bu hâl ve güç; inanan az bir kuvvetin, bâtıl güçlere ve maddî yönden daha kuvvetli olan topluluklara galip gelmesinin temel sebebini oluşturmaktadır.
Cesaret ve şecaat
Allah'a iman ve tevekkülden sonra cesaret ve şecaat, inananların galip gelmesinin temel sebeplerindendir. Cesaret ve şecaat mü'minde, imanı ile doğru orantılı olarak bulunur. İmandaki güçlülük cesarete, cesaret şecaate vesile olur. Bu açıdan şecaat, bir nevi, imanın heybetidir.
Kararlılık, sabır ve sebat
İnananların harplerde kalplerinin dönmemesi, tevhid üzerinde istikrar sağlamaları; güçlükler karşısında kararlılık, sabır ve sebat göstermelerine sebep olur.
Sabır ve sebat ise harbi kazanmanın önemli sebeplerindendir. Tarih boyunca inananların, serhat boylarında göğüslerini siper ederek i'lâ-yıkelimetullah için sabır ve sebat göstermeleri bundandır.
İhlâs, niyet ve hedef birliği
İnananlar harplerde, zahiren ayrı ayrı bedenler ama hakikatte tek bir ruh gibidirler. Çünküihlaslıdırlar. Niyetleri i'lâ-yıkelimetullahtır. Gayeleri, Allah'ın dininin yücelmesini gerçekleştirmektir. İşte bu ihlâs, bu samimiyet, bu niyet temizliği, onları galip kılan sebeplerdendir.
Birlik ve itaat
Mü'minleri muvaffak kılan, büyük güçleri mağlup etmelerine vesile olan temel esaslardan biri de, birlik ve itaattir.
Birlik, kalplerin aynı imanla çarpmasından kaynaklanmaktadır. Birbirlerine itaatleri ise, genelde Allah'a itaatin aralarındaki tezahürüdür. Zira inananların mantığına göre, 'emir'e itaat de Allah içindir. Allah için olan itaatte tevazu vardır; nefislerin karışması söz konusu değildir. İşte bu itaat ve birlik, eşsiz bir askerî disipline vesile olur. Bu disiplin ise az bir güçle de olsa savaşın kazanılmasına sebep olur.
İlahî yardım
Bütün bu sebepler yanında; inanan az bir topluluğun maddî yönden güçlü, kalabalık toplulukların üzerine galip gelmesinin en mühim sebebi İlahî yardım ve destektir. Bu yardım ve destek, Cenâb-ı Hakk'ın vasıtasız olarak inanan kullarına ulaştırdığı, görülmeyen güç ve kuvvettir. Bu kuvvet ve güç, üç şekilde olmaktadır:
- Bu yardım, Cenâb-ı Hakk'ın düşmanın kalbine durup dururken korku düşürmesi, onları ürkütmesi, aralarındaki birlik ve koordineyi kesmesi şeklinde olur. Nitekim Bedir'de, Uhud'da, Hendek'te, Huneyn'de hep böyle olmuştur. Bu tür durumlarda bâtıl güçlerin, hiçbir maddî sebep yokken dağıldıklarını görüyoruz. Bu durum, dolaylı olarak Allah'ın, mü'minlere yardımıdır.
- Cenâb-ı Hakk'ın, mü'minlerin kalbine sabır, sebat ve sükûnet indirmesi onların iradelerini metin, cesaretlerini güçlü kılması; onlara, düşmanı zayıf ve güçsüz göstermesi bir diğer yardım çeşididir.
Hz. Ali'nin (r.a.) Hayber Kalesi'nin kapısını koparıp kalkan olarak kullanması, Hz. Cübeyr'in Hendek harbinden sonra tek başına Yahudilerin üzerine yürümesi bu çeşit yardıma misaldir. Bu şekilde Cenâb-ı Hakk'ın yardımı ulaşınca ehl-i küfür yılgınlığa ve moral bozukluğuna uğramaktadır.
- Cenâb-ı Hakk'ın, tabiî ve manevî güçlerle inananlara yardım ve destek sağlaması da İlahî yardımların önemli bir türünü oluşturmaktadır. Cenâb-ı Peygamberin, muharebede attığı taşların her birinin isabet etmesi misaldir…
Mü'min toplulukların, sayıca ve maddî güç olarak çok daha güçlü topluluklara galip gelmesinin kader-i İlahîye bakan ciheti de vardır.
İlahî kaderin planında hakkın bâtıla galebe etmesi söz konusudur. Bu hâl, irade-i külliyenin bir tezahürüdür. Buna göre, va'd-i İlahî haktır ve Cenâb-ı Hak vaadinden hulfetmez.
Allah, samimi mü'min topluluklara zafer müjdelemiştir. Destek vaat etmiştir. Hak dava temsil edildiğinde bâtıl kendiliğinden zail olacaktır. İnananlara zafer müjdesi tecelli edecektir.
Az bir inanmış topluluğun, maddî yönden güçlü topluluklara galip gelmesi, aynı zamanda adi sebeplerin tesirli olmadığını; sebeplerdeki güç de dâhil bütün güç ve kuvvetin Allah'tan olduğunu ispat eder.
Bu hâl, âlemdeki tabii konuların cereyan tarzını geçersiz kılan İlahî bir burhandır. Kaldı ki, âlemdeki tabiî kanunların cereyanı da Cenâb-ı Hakk'ın iradesi ile olmaktadır.
Netice olarak deriz ki; her türlü güç ve kuvvet Allah'tandır. Dolayısıyla, zafer de Allah'tandır. O halde; inanan, samimi olan, sonuç ne olursa olsun Allah yolunda mutlaka zafere ulaşacaktır." (Prof. Dr.
Haydar Baş, Rahmet-el lilAlemin eserinden)