Prof. Dr.
Haydar Baş'ın gazetemizle 04.06.2013 tarihli yayımlanan yazısıdır
Halen yürürlükte olan 82 anayasamız, toplantı ve yürüyüşlerle ilgili bölümün başlığını "toplantı hak ve hürriyeti" şeklinde düzenlemiştir.
Yani toplanmak, düşünce ve kanaatlerini açıklamak bir hak ve hürriyettir.
Anayasanın 26. Maddesi: "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir" demektedir.
34. Madde ise: "Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir" şeklinde yazılmıştır.
Altı gündür devam eden halk yürüyüşleri, Türk milletinin anayasasında yer alan "hak ve hürriyetini" kullanmasından başka bir şey değildir.
Ellerinde silah veya benzeri bir suç unsuru olmayan halkımız, tencere tavalarla; hepsinden önemlisi Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bağımsızlık alameti Türk bayrakları ile sokaklardalar.
Karşılarında orantısız güç kullanımı söz konusu olsa da aşırıya gitmediler. Demokratik haklarını hukuk sınırları içinde sloganlarla dile getirdiler.
İstanbul'da başlayan sesleniş, Ankara'da, İzmir'de, Eskişehir'de ve Hatay'da devam etti.
Sokaklar birlik oldu. Tek bilek, tek yürek meydanlar doldu. En büyük mutluluk, son dönemde üzerine çok senaryolar yazılsa da oyuna gelmeyen Alevi kardeşlerimizin Sünni vatandaşlarımız ile omuz omuza yürüyüşü idi.
Sokaktaki halkın Türk, Kürt, Laz ve Çerkez diye bir derdi yok; Alevi, Sünni, Caferi ve Bektaşi diye bir ayrımı da…
Türk bayrağı altında, bağımsızlığının tadını çıkarmak ve Anadolu coğrafyasında huzur içinde, kardeşçe yaşamak istiyorlar.
Karnını doyurmanın, evine ekmek götürmenin derdinde insanımız. Bunun yolunun Amerika'dan, Avrupa'dan geçmeyeceğinin de farkındalar.
Atatürk'ün kurduğu cumhuriyetin, üniter yapı ile devamını istiyorlar. Ülkenin bölünmesine de şiddetle karşılar.
Gün birlik günü, gün bağımsızlık sevdalısı yüce Türk milletinin yeniden sesleniş günü…
Anayasaya dayanan demokratik hak kullanılırken, elbette ki kalabalığa karışan provokatörler olmakta.
Ancak sağduyulu halkımız bunları aralarına almıyor, dediklerine alet olmuyorlar. Gün azınlığın veya çoğunluğun dediğinin değil, topyekun Türk milletinin ortak paydalar etrafında birleştirileceği gün olmalıdır.
Arap Baharı sosyal medyadan yola çıkarak kendine taraftar bulmuştu.
Demokratik sesleniş, dış güçlerin işine yarayacak Türk Baharı'na dönüşmemelidir.
Bunun için halkımız üstüne düşeni yaptı. Şimdi sıra iktidarda…
Son olarak "Taksim'e cami yapacağım" diyen Erdoğan'ın an be an değişen çıkışları, Sıffin Savaşı'nda Hz. Ali'ye karşı mızraklar ucuna takılan Kur'an sayfalarını kullanmaya çalışan Muaviye'ye benzemekte…
Başbakan önce, sesini yükselten halkın birkaç çapulcu olmadığını kabul etmeli; sonra dediklerinin, ağaç katliamına tepkinin ötesinde bir şeyler olduğunu anlamalı.
Sıra kendine gelen iktidar, üzerine düşeni yapmak zorunda…