Prof. Dr. Haydar Baş'ın Niçin Türkiye adlı eseri 2. Bölümden alınmış yazısıdır.
Gencin, şahsiyetinin tekemmül etme çağında mutlak surette bir karakter arayışı var. Bir şahsiyet olma, bir kimlik sahibi olma, kendini ortaya koyma davası var.
Bu esnada medyadan farklı şeyler okuyor, duyuyor. Kendisine iyi örnekler görmüyor. Güzel şeyler görmüyor, duyamıyor. Örnek alması gereken ailesinden, öğretmeninden, çevresinden nasihat de alamıyor.
Gördüğü yanlışlar onun şuurunun altına yerleşiyor. Neticede kurtuluşu ya intiharda veya sapık bir harekette buluyor. Sorumluluk taşıyan herkes, sorumluluğunun gereklerini yerine getirmek zorundadır ki gençliğimizi bu çirkeften kurtaralım.
Biz, insanı suç işledikten sonra ele alma anlayışını terk edelim. Öyle bir karakter tayin edelim ki, suç işlememe istikametinde geliştirelim. Onu nasıl kemale erdireceğimizi konuşalım. Bunun tedbirini alalım. Ağacı kesiyorsun. Kesilen ağacın davası tez görülür. Dolayısıyla insanın yetişmesinin adabı, metodu üzerinde durmamız lazımdır.
Aile zorunlu bir şekilde çocuğu kendi haline bırakıyor. Eğitim seviyesi zaten malum. İkincisi, iktisadi şartlar anne-babaya çocuğuyla ilgilenme fırsatı vermiyor, ancak geçimiyle meşgul olabiliyor. Bir insanın nasıl yetiştirileceğini bilemediği için de bu durumdan mahrum kalıyor. Ancak onun teşvik edici olması lazım. Ancak bu durumda çocuğun belli bir seviye kazanması mümkün olabilir.
Menfiyi değil müspeti ortaya koymak lazım
Medyaya da burada büyük görev düşüyor. Medyanın bir insan nasıl hırsız, katil, rüşvetçi olabiliri değil de müspet örnekleri ortaya koyması lazım.
Mesela bendeniz bugün bir kanalda bir sihirbaz filmi seyrettim. Beni bile kendine meylettirdi. Düşün ki bir çocuk bu filmi seyretti. Bir çocuk ruhu ile ona baktığınız zaman belki de sihirbazlık çocuğun gözünde en büyük meslek hüviyetini alacak. Dolayısıyla filmlerin, programların yüzde şu kadarı eğitime dönük olursa çok ciddi faydası olur.
Bütün medya kurum ve kuruluşlarına böyle bir görev düşmektedir. Hepimizin çocuğu var. Bunlara milletçe topyekûn sahip çıkmamız lazımdır. Medya da bu işin başını çekmelidir.
Ben şunu senelerdir söyledim. Yine de söylüyorum. Milli eğitimin bir devlet politikası haline gelmesi lazım. Gelen siyasilerin yazboz tahtası halinde çizip bozması yerine milli eğitimde bizim gençlerimizin karakterleri belirlenmelidir.
Bizim genç kızımızın, hanımefendi kızımızın şahsiyeti ne olacaktır? Bu psikoloji, bu anlayış, bu örf, bu adet, bu kültür, bu karakter ona verilecek. Bir de delikanlı modelimiz olacak. Dünya ülkelerinin kendine mahsus bir modeli vardır. Bizim modelimiz de bize mahsus olması lazımdır.
O modeli milli eğitim tespit edecek. O örnek modeli özel okullardan devlet okullarına kadar herkes yarış halinde gündem edecek. Ülkeye de bu insanlar sahip çıkacak. Böyle bir politika şarttır.