Prof. Dr. Haydar Baş'ın gazetemizde 23.09.2016 tarihli yayımlanan yazısıdır
İmam Ali (a.s.) ömrünün son günlerinde şu meşhur duayı buyurmuştur: "Allah'ım! Ben, onlardan bunun (Kur'an'ın) içindekileri yapmalarını istedim. Ancak onlar, Bana mani oldular. Ben, onlardan bıktım, onlar da Benden bıktılar. Ben, onlara buğzettim. Onlar da, bana buğzettiler. Onlara, Benden daha şerlisini, Bana da, onlardan daha hayırlısını nasip et."
Hakikaten bu duadan üç gün sonra şehit edilmiştir.
Ümmeti İslam çizgisinde tutabilmek için çok mücadeleler vermiş, çilelere katlanmış ve sabretmiştir.
Hz. Ali, hilafet hakkı olduğu halde, Şıkşıkiye Hutbesi'nde buyurduğu gibi, 'İslam yok olup gitmesin' diye susmuştur.
Yine Haricilerin kendisi ile savaşacaklarını bilmesine rağmen onlar harekete geçmeden hiçbir eylemde bulunmamıştır.
Huzurunda ileri geri konuşan, hutbe irad ederken sözünü kesen Haricilere karşı bile hoşgörülü ve sabırlı davranmıştır. Onları kırbaçlatmamış, hapse attırmamıştır.
Üstelik Haricilerin O'na karşı tavrı kabul edilebilir boyutta değildi.
Bir gün İmam Ali (a.s.) camide namaz kıldırırken, İbn-i Kevva adlı bir Harici Hz. Ali'yi iğnelemek ve incitmek maksadıyla yüksek sesle şu ayeti okudu:
"Eğer şirk koşacak olursan, şüphesiz senin amellerin boşa çıkacak ve sen elbette hüsrana uğrayanlardan olacaksın."
İbn-i Kevva bu ayetle, 'bize uyup Hakem Olayını kabullendin, ancak daha sonra bizim gibi tevbe etmediğin için kâfir oldun ve geçmişteki büyük amellerin boşa gitti' demek istedi.
Hz. Ali birkaç kez okunan bu ayete karşı namazı bozmadan sabretti. Namazda, "Sen sabret; hiç şüphesiz Allah'ın vaadi haktır. Kesin bilgiye inanmayanlarda sakın seni telaşlandırıp hafifliğe kapılmana neden olmasınlar" ayetini okudu.
Büyük İmam, eşsiz adaletinden dolayı cinayetten önce hiçbir kısas uygulamamıştır.
Düşünce özgürlüğünün doruk noktasını İmam Ali Efendimizde görürüz.
Katilini bildiği ve İbn Mülcem için "beni öldürecek budur" dediği halde, onu niye durdurmadığını soranlara, "o henüz beni öldürmedi" diye cevap vermiştir.
İmam Ali Efendimiz, dünya ve ahiret hayatını şöyle özetler:
"Şüphesiz, önünde çok zor bir engel var. Yükü hafif olanın durumu, ağır olandan daha iyidir. Oraya doğru yavaş hareket edenlerin durumu, hızlı gidenlerden daha kötüdür. Eğer ahiretin esenliğini ve ikramını diliyorsanız, geçici dünyadan kalıcı âlem için yararlanın?"
Onun için adalete riayet de, adaletle hükmetme de geçici dünyadan ahiret için bir azıktır.
Hz. Ali Efendimiz, Ahidnamesi'nde devleti idare edenlerde olması gereken vasıfları şöyle anlatır:
"Toplumun her kesimine sevgi beslemek ve onlara şefkat ve merhamet duyguları ile yaklaşmak gerekir."
Yani Hz. Ali için devlet halk için vardır.
Ne mutlu O'nun gibi sabırla davranıp, adil ve halk için hareket edebilenlere?