Prof. Dr. Haydar Baş'ın 14.06.2017 tarihli yazısıdır.
Ekonomi ve Barış Enstitüsü'nün The Economist dergisi ile beraber hazırladığı 2017 yılı Küresel Barış Endeksi'nde Türkiye güvenli ülkeler sıralamasında yer almadı. Bugün Körfez ülkeleri ile savaşın eşiğine gelen Katar listede 30. sırada. İç çatışmalar, terörizmin etkisi, komşularla ilişkiler gibi kriterler dikkate alınarak yapılan sıralamada elbette siyasi tercihler de etkili?
Zira Türkiye, Asya ile Avrupa'yı birbirine bağlayan geçiş noktasında? Küresel ısınma ile sular altında kalması kaçınılmaz ülkeler için yeni bir vatan olarak tasarlanan, etrafındaki petrol zengini ülkelere bakıldığında büyük bir petrol denizinin üzerinde, yeraltı kaynakları işlenmemiş ve pek çok ülkenin hesabı bulunan bir coğrafya. Bu coğrafya içeriden tehditler ve dışarıdan baskılar ile her dönem ve de devirde bölünme tehdidi yaşamıştır. Mesela dış destekli terör halen kanayan yaramız.
Veya Anadolu toprakları FETÖ gibi kolları okyanus ötesine uzanan örgütler eli ile içeriden çökertilmeye çalışıldı yıllarca? FETÖ'nün son vuruş çabası 15 Temmuz darbe kalkışması idi ve Türk milletinin ferasetli hareketi ile gerçekleşmeden durduruldu. Siyaset FETÖ ile ciddi bir mücadeleye girişti ise de eğer bu örgütten ve bölücü etkilerinden tamamen kurtulmak gaye ise, dinlerarası diyalogun Türkiye'deki temsilcisi olan görüşlerinin de silinmesi gerekir. Mesela, Sakarya'nın Hendek ilçesinde Ramazan ayı başında açılan Rasimpaşa Camii'nin tavanının dört bir köşesine denk gelecek şekilde Zebur, Tevrat, İncil ve Kur'an resimleri yapılmış.
Muharref üç din ile İslam'ı eşit göstermeye çalışan bu resimler karşısında, Ramazan'ın ilk Cuma namazını burada eda eden İlçe Müftüsü'nden hiçbir tepki gelmedi. Türkiye güvenli bir ülke olacaksa FETÖ gibi kolları ile Batı'dan beslenen, insanımızı itikadından ederek parçalanmaya zemin hazırlayan bu örgütün fikrî temelleri ile de mücadele edilmelidir. 1998 senesinde dönemin papası 2. Jean Paul'e, "Papalık misyonunun bir parçası olmak için burada bulunuyoruz" ifadelerinin yer aldığı bir mektup veren Fetullah Gülen, dinlerarası diyalogu başlatmıştır.
İftar sofralarında papazlara dua ettirip 'amin' diyen bu zihniyet, Urfa'da Müslüman bir kadınla Hıristiyan bir erkeği evlendirerek gazetelerinde haberi "devrim" olarak vermiştir. Kelime-i Tevhid'in ikinci kısmı "Muhammedün Resûlullah" çıkarılmıştır. Elbette laik Türkiye Cumhuriyetinde, herkes inancını seçmekte ve yaşamakta özgürdür. Bizim derdimiz İslam'da olmayan hakları varmış gibi göstermeye çalışıp Müslüman Türklüğün bozulmasıdır. Hıristiyanlar ve Yahudiler kendi inançlarını doya doya yaşayabilirler, kimsenin onlara karışmaya hakkı da yoktur. Diyalogla milletimizin önüne koyulan proje, Türk milletinin parçalanması ve de bölünmesidir. Biz de 20 yıldır FETÖ ile bunun için mücadele ettik.