Prof. Dr. Haydar Baş'ın Makalat ve Hikmetin Sırları adlı eserlerinden derlenmiştir.
"
Görünen sahaları akıl bilir. Bunda da yanılır. Deneme-yanılma metotları ile bir şeyler yapar.
Ama öyle gerçekler vardır ki, aklın ötesindedir. Aklın ötesine ulaşabilmek, aklın işi değildir. Çünkü orada deneyimi yok.
Göz görmüyor, kulak işitmiyor, dil tatmıyor, el tutmuyor. Nasıl o meçhul hakkında akıl karar versin ki? Aklın şahitleri bu beş duyudur. Getiriyor bilgileri, akılda 'bu budur, şu şudur' diyor.
Akıl tefrik etme, ayırma gücüdür. Hiçbir yerden haber aldığı yoksa ne diyecek? İyi mi diyecek, kötü mü diyecek? Elinde bir ölçü yok…"
İnsanı diğer canlılardan ayıran özellik nedir?
"İnsanı, hayatta diğer varlıklardan ayıran meziyet ne yemesi, ne içmesi, ne de cinsi teması üstünlük sebebidir. Zira bu sahalarda
hayvan, ondan çok daha üstündür. Ancak
bilgisi sayesindedir ki, insan diğer varlıklardan üstün olur…"
İbadet, Allah'ı (c.c) tanıma ilmidir
"İbadet aslında Allah'ı (c.c) tanıma, bilme ilmidir. Esasen insanın Allah'ı (c.c) arayışı akli değildir. Yani siz, Allah'ı (c.c) akılla aramazsın. İnsanın Allah'ı (c.c) aradığı organ kalbidir.
İnsan, kalp boyutunda Rabbini arar. Akılla belki çok mantıklar kurarsınız. Ama akıl, Allah'ı (c.c) anlamaz, anlatamaz… Akıl, Allah'ın (c.c) ne olduğunu bilmez. Allah'ın (c.c) ne olmadığını bilir.
Bir şeyin ne olduğunu anlayabilmek için onu kuşatması lazımdır. Veya ondan, ona yansımalar olması lazımdır.
Akıl, haddi zatında bu tecellilerden mahrumdur.
Akıl neye muhataptır? O'nun yarattıklarının tecellilerine muhataptır…
Kısacası biz akılla Allah'ı (c.c) tanıyamayız. Allah'ı (c.c) tanıyacak olan kalptir. Ayine-i İlahi, insanların kalbidir. Allah (c.c); "Beni ne yerim aldı, ne de semam… Lakin Beni, mümin, muttaki, vera sahibi kulumun kalbi aldı…" buyuruyor.
Peki,
yere, göğe sığmayan Allah (c.c), kulunun kalbine nasıl sığar? Tecelli ile sığar. Allah (c.c), o kalbe tecelli eder. Tecellinin, Türkçedeki manası yansımaktır…"
Gerçek hürriyet
"
Bir insanın ömrü kulluk kulvarında geçerse, görünüşte Allah'ın (c.c) emirlerine esir olma makamında ve saadetinde olan insan, Rabbinin yakınlığını kazandığı için, O'nun tecellilerine mahzar olup gerçek hürriyete kavuşuyor…
O tecelliler insanı mest eder, kendinden geçirir. Öyle bir hal olur ki, içinizde bir genişlik meydana gelir.
İlk başta yola çıkarken kendini çok küçük gören insan, bir anda kâinattan daha büyük oluyor. Çünkü Allah (c.c),ona tecelli ediyor. Bu tecellilerin sahibi oluyor. Bu zenginliğin sahibi oluyor.
İşte kulluk, ya da hürriyet budur. O zevki yaşamaktır. Yoksa insanın, hayvani arzularının esiri olarak hayatta har vurup, harman savurmasının adına hürriyet denmez, ancak esaret denir…"