Allah'tan gayri maddî ve manevî bütün mevcudat mahluktur. Kalbin gıdası durumundaki feyz ve muhabbet gibi kavramlar da Allah'ın yaratığıdır, mahluktur.
Nasıl ki Cenab-ı Hakk'ın maddî nimetlerinden olan ekmek, para, mal gibi yaratıkları sahiplerinden istemek, kullardan istemek, bunları elde etmek için çalışmak âdetullah gereği ise sünnetullah gereği ise aynen bunun gibi feyz ve muhabbet cihetiyle şereflenen, zengin olan insan-ı kâmillerden, Allah dostlarından şartlara ve edep kurallarına uygun olarak feyz, muhabbet ve himmet gibi manevî mahlukları istemek de yine aynen sünnetullah gereğidir.
Bazı kimseler, maneviyat dendiği zaman manevî varlıkların sanki mahluk olmadığını, yani yaratılmış olmadığını zannediyorlar.
Manevî varlıkların mahluk olmadığı inancında olduğunuz zaman bu varlıkları -hâşâ- Halik kabul edersiniz.
Yani bunların varlığı kendi zatının iktizası vacibü'l vücud olmuş oluyor. Halbuki Allah farklıdır, Allah'ın muhabbeti farklıdır. Muhabbet de Allah'ın yarattığıdır.
Ayette şöyle buyurulur: "Allah onları, onlar da, Allah'ı sever." Kulun, Allah'ı sevmesi de mahluktur. Allah'ın, kulun kalbinde kulu sevmesi de mahluktur. O da Allah'ın yarattığıdır. Çünkü bütün bunlar Zat-ı Bari'nin varlığı dışında olan şeylerdir.
Peki, Allah'ın yarattığı varlıkları kazanmak için esbaba tevessül şart mıdır değil midir?
Evet, vesilelere sarılmak şarttır, farzdır. İnsanın bir tarafta oturup da, "Karnımı doyur ya Rabbi", "İşimi yap ya Rabbi", "Kalemimi ver ya Rabbi", "Ekmeğimi ver ya Rabbi" demen caiz midir? Değildir.
İnsan ne yapıyor; ekmeğini, günlük maişetini kazanmak için vesilelere yapışıp çalışıyor.
Bu sünnetullahtır; Allah'ın koyduğu bir kanundur.
Öyle mevzular var ki bunlar insan beyninde, füyüzat-ı ilahiden olmadığı halde bilgi nev'inden halk edilmişlerdir. Bunlar Kur'an ilmidir, Tefsir ilmidir, Hadis ilmidir, Kelam ilmidir, Siyer ilmidir, Fıkıh ilmidir, Kıraat ilmidir, Coğrafya ilmidir, Tarih ilmidir, Matematik ilmidir, Tıp ilmidir vs.
Bunları öğrenmek için insanın bir vesileye sarılması gerekiyor. Hatta yıllarca süren bir eğitim hayatından sonra insan o konuyla ilgili bir yere gelebiliyor.
Mesela hiç kimse oturduğu yerde doktor olamıyor. Uzun bir eğitim sürecinden sonra insanlar doktor, mühendis vs. olmayı hak ediyor.
Ârifin gönlündeki muhabbete talip olmak
Bir de işin kalp ilmi boyutu var. Ledün ilmi boyutu var. Feyz, muhabbetullah, havfullah vs. boyutu var. Bunlar da mahluktur. Cennet gibi, melek gibi yaratılmıştır.
Hz. Musa'ya Cenab-ı Hak, bu ilmi tahsil etmeyi murad ettiği zaman "Git Hızır'a talebe ol" dedi ve "Sakın ona itiraz etme" diye de şart koydu.
Allah'ı tanımak için Allah'ın Resûlü Hızır'a talebe oldu. Allah'ın peygamberi talebe oldu da, biz nasıl talebe olmadan Allah'ın feyzine, muhabbetine, ledün ilmine kavuşacağız?
Bazılar diyor ki: "Allah ile kul arasına girilmez." Bu dediğimiz Allah ile kul arasına girmek değildir. Bunu basit bir misalle anlatalım: Tüccar para kazanır, kasasına koyar. Âlim, ilmi kazanır, kafasına koyar. Ârif de muhabbeti kazanır, kalbine koyar. Kasadaki için, cepteki için, kafadaki için vesile gerekiyor da kalpteki için niye gerekmesin? Bu tür iddialarda bulunanlar maalesef İslam'ı bilmiyorlar.
Her şeyin elde edilmesinde bir sebep vardır; ilmin, maddî varlıkların vs. elde edilmesinde...
Bir sebebe tevessül etmek şarttır. Onun için manevî ilimleri tahsilde de; feyzi, muhabbeti, havfı tahsilde de vesileye tevessül etmek vardır. Hiçbir zaman şirk değildir.
"Bunlar yaratılmış değildir" diyenler, mahluk olan şeyi Vacibü'l-Vücud yapmış olurlar ki asıl şirk budur.
Allah'ın yarattığı mahluka, Halik denir mi?
Hasılı; Allah'ın sevip seçtiği ârif insanların hizmetine girerek, onların gönlünde tecelli eden Hak muhabbetine talip olmak bırakın şirk olmayı, tam tersine bir mecburiyettir.
Allah'ın Sevgilisinden bugüne bu usul dipdiri bir şekilde günümüze kadar gelmiştir. Allah, hepimize feyzini, muhabbetini doya doya yaşamayı nasib eylesin.
(Prof. Dr. Haydar Baş, İcmal Dergisi Ocak 2018)