Prof. Dr. Haydar Baş'ın 07.07.2017 tarihli Yeni Mesaj gazetesinde yayımlanan yazısıdır
Adalet son günlerde ağızlardan düşmeyen kelime haline geldi. Üstelik bugün adalet sokaklarda aranıyor.
Dünkü yazımızda insan meselesi halledilmeden, yani Hakk (c.c.) adına, kendi yararına kazanılmış ve hesap verme şuuru yerleşmiş bireyler yetiştirilmeden toplumda huzurun sağlanamayacağını belirtmiştik.
Gerçek devlet adamı olmak için de güzel ahlak ile donanmak gerekiyor. Hz. Peygamber, "Müslüman elinden ve dilinden herkesin emin olduğu kimsedir" buyurur. Bu noktada, biz de Hz. Ali Efendimizin devrindeki adalet anlayışını hatırlatalım istedik.
İmam Ali döneminde 'devlet baba' anlayışı vardı. Devlet, "gerçek adalet" temeli üzerine bina edilmişti.
Bakınız Malik'e verdiği nasihat gerçek devlet adamlığını bir cümle ile nasıl anlatıyor:
"Ey Malik! Eşin, dostun, ahbap ve arkadaşlarının istek ve arzuları halkın huzurunu kaçırırsa, Allah'ın rızasına aykırı davranmaktan uzak durmalısın. Eğer bunun aksini yaparsan zulmetmiş olursun."
Halkın huzuru, Allah'ın rızası ve aksi halde halka zulüm?
Hz. Ali, halifeliği döneminde kendisi hakkında yapılan bir şikâyet üzerine Şureyh'in başkanlık ettiği bir mahkemeye çıkmıştı. Hz. Hasan'ı şahit olarak getirmişti. Şureyh evladın babası lehine şahitlik edemeyeceğini söyleyerek Hz. Hasan'ın şahitliğini reddetti. Hz. Ali adil hâkimin kararını çok beğendi ve 100 dirhem olan maaşını 500 dirheme çıkardı.
Kûfe'ye kadı olarak atadığı Şureyh olayı şöyle anlatır:
"Ali, Sıffin'de zırhını aradı, bulamadı. Savaş bitip Kûfe'ye geri döndükten sonra bir Yahudi'nin zırhı pazarda sattığını gördü. Yahudi'ye 'Bu zırh benim zırhım, onu ne sattım ne de hibe ettim' dedi. Yahudi ise, 'O zırh benim ve benim elimde' diye cevap verdi.
Hz. Ali, 'Haydi kadıya gidiyoruz' dedi.
Kadı Şureyh'e gittiler. Hz. Ali, 'Bu Yahudi'nin elindeki zırh bana ait, onu ne sattım ne de hibe ettim' dedi.
Şureyh, 'Delilin var mı' diye sordu.
Hz. Ali, 'Evet; Kamber, Hasan ve Hüseyin bu zırhın bana ait olduğuna şahadet ederler' diye cevap verdi.
Şureyh, 'Çocuğun babası lehine şahadeti caiz değildir' dedi.
Hz. Ali, 'Cennet ehli olan birinin şahadeti caiz olmaz mı?' diye sordu.
Baştan beri olayı izleyen Yahudi, 'Müminlerin Emiri beni kendi davalısı olarak kadı'nın huzuruna çıkarıyor ve kadı onun aleyhine hükmediyor. Ben şahadet ederim ki bu din haktır. Zırh senin zırhın. Sen Sıffin savaşına giderken gece vakti deveden düşmüştü ve ben de aldım' dedi ve Müslüman oldu.
Hz. Ali, 'Madem gerçeği söyledin o senin olsun' dedi ve ona bir de at hediye etti."
O Yahudi Nehrevan'da Haricilere karşı savaştı.
Demek ki adalet her şartta hukukun sınırlarında hareket etmeyi gerektiriyor.
Adalet konusunda son söz Hz. Peygamberimizin hadisi olsun: "Bir ümmetin zayıfı, kuvvetlisi ile eşit tutularak hakkını alamayınca, o ümmet hiçbir zaman kuvvetlenemez."