İbadet nedir?İbadet bir ihtiyaç mıdır? İbadetle insan yaratılışı arasında nasıl bir bağ kurabiliriz?
"Cenab-ı Hak, biz insanları, bu aleme gönderirken, onları, başıboş, gelişigüzel yaratarak göndermiş değildir. Bir hikmete binaen, bir başka ifade ile kendisini tanımak, O'nu bilmek, O'na kul olmak için bu aleme gönderdiğini, O'nun ayetleriyle ve Peygamber Efendimizin (sav) mübarek hadis- i şerifleriyle bilinmektedir.
Nitekim bir ayet- i kerimede: "Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?" (Mü'minun, 23/115; ayrıca, Kıyame, 75/36) buyuruluyor.
Demek ki insan başıboş da yaratılmamış. Bir maksada binaen halk edilmiştir. Onun için insan denen varlığın mutlaka her zaman ve mekanda Allah'ını tanıması, bilmesi ve O'na yaklaşması için kulluk yapması, bir başka ifadeyle ibadet etmesi şarttır ve de esastır.
İbadet nedir?
İbadet: Cenab-ı Hakk'ın muradının, emir ve nehiylerle birlikte kulun hayatında yansıma şeklidir. Rabbimiz bizden bazı şeyler istiyor. Bazı şeyler emrediyor. Bazılarını da "yapmayın!" diyor. Yapmamızı istediğini yapmak ibadet olduğu gibi, yapmamamızı istediği şeyleri terk etmek, onlardan kaçınmak da ibadettir.
Bir kul, haram ile karşı karşıya geldiğinde nefsini mağlup edip Allah'ın rızasını kazanma istikametinde o fiili terk etti ise orada da ibadet yapmış oluyor.
Nasıl ki, "namaz kılınız", "oruç tutunuz", "hacca gidiniz", "zekatveriniz", "hayır-hasenatta bulununuz", gibi emirlere imtisal edip, namazımızı kılmamız, orucumuzu tutmamız, hacca gitmemiz, zekatımızı vermemiz, hayır hasenatta bulunmamız bir ibadet ise, haramlardan kaçınmamız da bir ibadettir.
Bunun gibi emredileni yerine getirmemekle haram işlemiş, günah işlemiş olursunuz. Yani, emrettiği hususlarda Zat-ı Bari'yi dinlememeniz, O'na kulak vermemeniz saygısızlık kabul edilecek ve de haram olacaktır. Haram olanı da Cenab-ı Hakk'tan korkmanız münasebetiyle terk etmeniz; o da ibadet olacaktır.
O zaman hayatın tamamı ibadet olmuş oluyor, değil mi?
Elbette ibadettir. Hayatımızın hiç bir anı yok ki, ibadet olmasın. Bir Müslüman'ın zaten aldığı nefesten verdiği nefese kadar, her anı ibadet-u taatile geçer. İbadet, işte bu ilahı emir ve nehiylerdir. Bu emir ve nehiylere kulun incelikle, hassasiyetle uymasına da itaat diyoruz.
Nasıl bir itaat? Kalbi bir itaat. O'ndan korkması, adeta utanması,bir başka ifade ile takva halini gönlünde yaşamasına itaat denir.
Kısaca, ibadeti yaparken, bir kulun bu inceliğe uyarak o yolda devam etmesine; "itaat", evamir-i ilahiyi/Allah'ın emirlerini yerine getirmesine de; "ibadet" diyoruz.
'İnandım', demenin ispatıibadetle mümkündür
Burada asıl incelik, biz, "inandık" derken bir iddiada bulunuyoruz. "İnandım" demek aslında çok ciddi bir iddiadır. "Allah vardır. Ahiret vardır. Melekleri vardır. Peygamberleri vardır. Kitapları vardır. Hayır ve şer Allah'tandır." Bütün bunları söylerken bizim bir iddiamız olmuş oluyor. İşte bu iddianın ispatı da ibadetimiz olmuş oluyor.
Siz şimdi herhangi bir iddiayı ortaya sunarken, iddia ederken, sizden delil istemezler mi?
Veya bir davada hakimin huzuruna çıksanız iddia ettiğiniz hususu ispat etmeniz sizin vazifeniz değil mi?
Bu ne ise, "ben inanıyorum" demek de, işte böyle bir iddiadır ve onun ispatı da ibadetle mümkündür. O halde ibadat-u taati olmayan insanın imanını ispat etmesi zor belki de imkansızdır.
Ben ibadet yapmayana "dinsiz" demiyorum
Yanlış anlamayın! Ben ibadet yapmayana "dinsiz" demiyorum. Şunu demek istiyorum: İbadetimiz yoksa o zaman inancımızı ne ile ispat edeceğiz?
"İnandım" diyen insanın kalbinde bir hakikat var. O hakikatin tezahür ettiği unsurlar, insanın organlarıdır. Bu organlarda biz bu kalbi davranışlarımızı şekillere, fiillere döndüremezsek o zaman bizim iddiamız kuru bir iddia olmaktan öteye geçemez.
Onun için, İmam- ı Azam'a sormuşlar; "
Namaz kılmayan kafir olur mu?" "Hayır!" demiş ve enteresan bir cevap vermiş: "
Namaz kılmayan kafir olmaz. Ancak namazı da kafirler kılmaz."
O haldeibadet imanla, inanç arasında öyle bir sınırdır ki bu sınır taşlarını çok iyi yerine koymamız lazım. Bunu koyduğumuz zaman işte hakiki davamızı, ebedi davamızı, ezel ve ebet davamızı bihakkın kazanmış oluruz.
Bunun bir başka yönü daha var ki, o da şudur; ibadat-u taate devam eden insan, masivadan/Allah'tan gayrı şeylerle meşgul olmaktan kurtulur. Siz, ibadetle Allah ile meşgul oldukça Allah da kendi zatından gayrısını sana unutturuyor. O zaman sen olgunluğa doğru, kemale doğru yürümüş oluyorsun."
(Prof. Dr. Haydar Baş, Hikmetin Sırları eseri 2. Sohbetten)