Prof. Dr.
Haydar Baş'ın gazetemizde yayımlanan 16.12.2013 tarihli yazısıdır
Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ) toplantısı, Türk dış politikası için bir utanç gününe dönüşmüştür.
Türk Dışişleri Bakanı'nın protestolar nedeniyle toplantının yapılacağı otele arka kapıdan alındığı, kapıda Türk bayraklarının çiğnendiği bir ortamda,
Ermeni Bakan açılış konuşmasını Türkiye'ye ağır ifadelere ayırdı.
Davutoğlu ise o ana kadar olanların hepsini sineye çekmiş, Ermenilerin misafirperverliklerine teşekkür etmiştir.
Ermenistan'dan sonra geçtiği Yunanistan'da Atina hayranı olduğunu söyleyerek, her türlü anlaşmayı delip azınlıklara geniş imtiyazlar tanıdıklarını ifade etti aynı Davutoğlu.
Üstü kapalı ifade ettiği anlaşma Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş ve varlık senedi olarak kabul edilen Lozan Anlaşması'dır.
Bu anlaşmada azınlıkların, azınlık vakıflarının konumu belirlenmiştir.
AKP Hükümeti iktidara geldiği andan itibaren azınlıklara "karşılıklılık esası aranmadan" ciddi haklar tanımış ve anlaşmalarda belirlenen sınırları kendi iradeleri ile aşmışlardır.
21. yüzyılın silahsız savaşında Atatürk'ün kurduğu cumhuriyet ve üniter devlet yapısı her zaman tehlike kabul edilir.
Bugüne kadar gerek AB vasıtası ile gerek Ermeni meselesi ile Heybeliada Ruhban Okulu sorunuyla Ege kıta sahanlığı ile gerekse Kıbrıs ile istenen ve aslında olması beklenilen Lozan'ın delinmesi, Türkiye'nin varlık nedenlerinin ortadan kaldırılması, ulus devletin çökertilmesidir.
Üç milyon nüfusa sahip Ermenistan'ın arkasına aldığı Batı desteği ile Türkiye'ye takındığı bu küstah tavır, işte bu geniş çerçeveden ele alınmalıdır.
Yoksa sadece bu ülkenin diplomasi başarısı olarak değerlendirilemez.
Ermenilerin "tanıma, tanıtma, tazminat ve toprak" şeklinde formüle edilmiş taleplerinin dünya nezdinde meşrulaşması ve 40'a yakın ülkenin meclisinde sözde soykırımın varlığının kabulü sadece Ermenistan'a mal edilecek bir hadise değildir.
Mesele, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kuruluşundan itibaren devam eden paylaşım kavgalarına dayanır.
Ermenistan Dışişleri Bakanı Nalbantyan, Ağrı Dağı'nın resmi altında gerçekleşen görüşmede 2009 tarihli protokolün derhal hayata geçmesini talep etti.
Bu protokol ile sınır kapılarının açılması, vetoların kaldırılması, Türkiye ile aralarında diplomatik ilişki kurulması ve soykırımı araştırmak için bir komitenin varlığı karar altına alınmıştı.
Anayasasının 2 maddesinde Türkiye'den toprak talep edilmesi yazan Ermeniler, Türk Dışişleri Bakanı'nı Ağrı Dağı'nın resmi altında ağırladı.
Ağrı Dağı, onlar için Türkiye'nin değil Ermenilerindir. Bu tabloda, hükümet adına resmi ziyarette bulunan Davutoğlu'na hangi yetki ile bizi hiçe sayan bir ülkeye bu kadar diplomatik taviz verdiğini sormak gerekir?
Suriye politikası ile Türkiye'nin sarsılan prestiji, Ermenistan ziyareti ile bitmiştir.
Hükümet adına konuşan Davutoğulu ağzı ile anlaşmaları deldiklerini itiraf ederken, hükümete bu yetkiyi kim vermiştir? Davutoğlu'nun sözleri TBMM'nde kabul edilmiş midir?
Lozan'ı delmek elimizle varlık nedenlerimizi yok etmektir ve buna kimsenin hakkı yoktur. İzlenen bu siyaset hukuki değildir.