Prof. Dr. Haydar Baş, İcmal Dergisi Ekim 2011
Hepimizin bildiği gibi, imanın esaslarından bir tanesi de,
mü'minin öldükten sonra dirilmeye iman etmesidir.
Ancak günümüzde, aklı başında insanların dahi unuttuğu en önemli şey, ölüm ve ondan sonra devam edecek olan ahiret hayatıdır. Akıllı insan odur ki, ölümden sonrası için hazırlığını yapar.
Eğer yaşadığınız inancın, hayatın içerisinde ölüm diye bir gerçek, bir vakıa yoksa, bunun adına İslam da deseniz, siz dünyaperestsiniz demektir. Dikkat edilirse, bugün –maalesef– toplum olarak bu çukurun içerisine düştük; İslam anlatılırken en fazla gündem edilmesi gereken ahirete imanı neredeyse hiç hatırlamıyoruz.
Dinin, insanı ahirete hazırlayan birçok yönü olduğu gibi, dünya hayatını da fevkalade bir tarzda tanzim eden, insanların menfaatine sunan, takdim eden tarafı da vardır.
Ne yazık ki, biz, dinin hep bu yönüne bakıyor, "Dünya hayatımız şöyle olsun, böyle olsun" diye gayret ediyor ve bunu anlatmaya çalışıyoruz.
Halbuki Kur'an'ın mantığına göre, dünya bir geçit yeridir. Aşık Veysel'in dediği gibi, "İki kapılı bir handayım. Yürüyorum gündüz gece."
Şimdi bir kapıdan hana girdik. Bunun bir de çıkışı var. İşte
İslam'ın koyduğu mantık bu…
Sen bir yolculuktasın
Sen bir yolculuktasın, bir dehlizdesin. Dünya dehlizindesin. Dünya hanındasın. Önünde sonunda bu handan çıkacaksın. Bu nedenle Allah, dünya denen geçitten ebedi yurt olan ahirete en güzel geçişi sağlamak amacıyla Kur'an'ı ile ve Peygamberinin diliyle mü'minleri ikaz ediyor. Bizi uyarıyor.
Onun için ahirete iman, belki de Allah'a imanın anahtarı oluyor. Yani öldükten sonra dirilmenin insan tarafından kabullenilişi, esasen Allah'ın varlığını kabul etmekle eş anlamlıdır.
Ahirete imanın getirdikleri
Bir mü'minin Allah'ı kabul etmesi; böyle bir iradenin, böyle bir gücün varlığını kabul etmesi, mutlak surette ahirete inancının tam olmasına bağlıdır. Yani, "Ben Allah'a inandım" diyen bir mü'min–i kamil hakikatte, ahirete de en mükemmel şekilde inanmıştır.
Ahiret inancı zayıf olan bir insan, beş vakit namaz da kılsa, bu insanın ne amelinden, ne imanından bir fayda gelir.
Esas olan, insanın ukbaya hazırlanmasıdır. Ahirete hazırlanmasıdır. O bakımdan, dikkat edilirse, Kur'an–ı Kerim'de, "
İman edenler", "Ahirete inananlar" ile başlayan ayetler, hep art arda gelir.
Kıyametin vukuundan, mutlaka zuhur edeceğinden, hem de çok yakında olacağından ve (insanların ömründen bahisle) o an geldiğinde bir nefes alacak kadar dahi insan hayatının gecikmeyeceğinden bahsedilir.
Böyle mahdut sınırlar içerisinde yaşadığımız bir hayat var. Ve bunun mutlaka bir sonu var. İnsanın, bu sonu düşünerek hayatını tayin ve tanzim etmesi lazımdır.
Onun için Allah, kullarına devamlı ikazda bulunmakta, "Ahirete inanın! Ahirete inanın!" dercesine ayetlerini böyle açık ve seçik olarak bizim dimağımıza nakşetmektedir. "Onlar ahirete inanır." Kimler? "Hakikatte kurtulmuş olan kullar." Allah'ın sevdiği ve seçtiği kullar, ahirete inananlardır.
Ahirete inanç yoksa, o kuldan hiçbir şey olmaz. "Sizin kurtuluşa ermeniz, ancak ahirete inanmanızdan sonradır." "O kimseler ki Rablerinin hidayeti üzeredirler." Kimler? Ahirete inanan, onu hayatına geçiren, onu hesaba alan insanlar... (devam edecek)