Âlemlere rahmet olarak gelen Hz. Peygamberimizin dünyayı teşriflerinin sene-i devrini idrak edeceğimiz gecedeyiz.
Mübarek olsun.
İslam dini Allah'ın (c.c.) birliği, yani Tevhid akidesi üzerine bina edilmiştir. Bu dinin Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.) de tevhidin simgesidir.
O'nun dünyayı teşrif ettiği dönemde Roma ve İran devletlerinin üstünlüğü söz konusu idi.
Roma, "baba-oğul-kutsal ruh" üçlemesini, yani teslisi kabul etmişti.
İran'da ise, Mazdekçilik ve Zerdüştlük hâkim itikattı.
Göğe, yıldızlara, ateşe tapınanlar mevcuttu.
İslam Peygamberinin aralarından çıktığı Arap Yarımadası'nda kabilecilik hâkimdi. Törelere bağlılık kız evlatlarını diri diri toprağa gömerken, Kâbe'nin içi elleri ile yaptıkları putlarla doluydu.
Dünya genelinde şirkin ve bâtılın hâkim olduğu böyle bir tabloda, Hz. Muhammed Efendimiz (s.a.v.) Rahmeten-lil Alemin olarak teşrif ettiler.
Tevhidin simgesi Hz. Peygamberin doğduğu gece, yeryüzündeki birçok put devrilmişti.
İran hükümdarı Kisra'nın yaptırdığı kemerli sarayının kulelerindeki tüm şerefeler yıkıldı.
Resûlullah'ın (s.a.v.) doğduğu gece Dicle nehri taştı ve Kisra'nın nehrin kıyısındaki sarayı yerle bir oldu.
Mecusilerin asırlardan beri yanan ateşleri Hz. Peygamber'in dünyayı teşrif ettiği gece sönmüştü.
Hz. Peygamberin getirdiği İslam dini kendinden önceki küfrü yok etmiştir.
Denilebilir ki, O'nun 23 yıllık risalet dönemi, tevhidi hâkim kılmak ile geçmiştir.
Peygamber Efendimizin, mübarek sakalını taramasından aynaya bakmasına, insanlarla musafaha yapmasından uyumasına kadar her şeyi sünnet olarak tabir edilir ve sünnet de tevhidin hâkim kılınmasından başka bir şeyi öğretmez.
Geniş manada sünnet, Kur'an'ın hayata geçme tarzıdır.
Yani vahyin uygulanma tarzına sünnet denir.
30 yıldır adeta tek başımıza mücadelesini verdiğimiz FETÖ akımı da, işte bu Tevhid akidesinde, yani Kur'an'ın müşahhas hali olan sünnet üzerinde şaibe oluşturarak İslam'ı Hz. Peygamber'den soyutlamayı gaye edinmişti.
'Peygamberden fazla hadis gelmemiştir, gelen hadisler tarihte o döneme aittir, dolayısıyla sünnete gerek yoktur' gibi uydurmalar ile İslam dini ile Peygamberi arasında bir perde çekmeye çalışmışlardır.
Oysa bir dinin insanlar tarafından anlaşılabilmesi ve yaşantıya geçirilmesi için o dinin bizzat peygamberi tarafından eksiksiz ve en mükemmel şekilde yaşanması gerekir.
Siz Hz. Resûl'ü aradan çıkardığınızda ortada sadece
soyut ifadeler kalır.
Yakın tarihimizde örneklerini gördüğümüz gibi, peygambersiz bir din ortamında ise herkes bu soyut manaları yorumlamaya kalkar.
Artık ne İslam, ne din vardır?
'Sünnet olmasın, Kur'an bize yeter' şeklinde ortaya atılan bâtıl görüş, Peygamberden sonra İslam'ın emanet edildiği Ehl-i Beyti'ni de devreden çıkarır.
Kaldı ki, "De ki: Ben bu (peygamberliğimi tebliğime) karşılık sizden yakınlarıma sevgiden başka hiçbir ücret istemiyorum" (Şûra-23) ayetine göre Ehl-i Beyt'i sevmek biz Müslümanlara farzdır.
Oysa bugün İslam âlemi, ülkemizde Alevi-Sünni ayrışması ve dünyada Şii-Sünni savaşı olarak örneğini gördüğümüz şekilde birbirine silah doğrultur bir hale gelmiştir.
'Sünnet olmadan Kur'an bize yeter' şeklindeki bâtıl görüş, Cenab-ı Hakk'ın (c.c.), Âl-i İmran 19. ayetteki "Şüphesiz ki, Allah katında tek din İslam'dır" ikazını hiçe saymakta; "3 hatta 4 hak din vardır" görüşünü savunabilmektedir.
Aynı bâtıl görüş, "Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdır. İçinizden kim onları dost edinirse, şüphe yok ki, o da onlardandır" (Maide-51) buyuran Cenab-ı Hakk'ın (c.c.) ikazına göre, onlardandır.
Kısaca Hz. Peygambersiz ve O'nun müşahhas örnekleri olan sünnetsiz bir İslam olmaz.
O'nun dünyayı teşrif ettiği bu gece rahmetin, insanların bâtıldan kurtulup hakla tanışmasının, tevhidin, kardeşliğin, Allah'ın rızası istikametinde kulluğun tanınmaya başladığı gecedir.
Bu gece bolca salat ü selam okumak, namaz kılmak ve dua etmek inşaallah şefaatlerine nail olmaya vesiledir.