Biz, asker bir milletiz. İslam olduktan sonra Orta Asya'dan Samarra'ya biz asker olmak için geldik. Biz, İslam'ın asakiri bir milletiz. Bu, Allah'ın büyük bir lütfudur.
Belki de birçoklarının dedesi, sülalesi Samarra'dan, Anadolu'ya gelenlerdendir. Mesela ben şecereme baktım, bu gurur verici tabloyu öğrendim, sevindim. Elhamdülillah ben, Orta Asya bozkırlarından gelen bir ecdadın, hem de İslam'a hayatını vakfetmiş mücahitlerin torunuyum. Geldikleri yerde de aynı vazifeyi ikame ettiler. Dolayısıyla o değerlerle bu millet her zaman örtüşecek…
Rahmetli Akifin dediği gibi, "Sahipsiz olan milletin batması haktır/ Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır." Demek ki bu milletin bir sahibi çıkacak. O da askerdir. Onun vazifesi de budur. Binaenaleyh bu olayları güçlü bir şekilde tahlil edip önümüze koymamız, kime ne vazife düşüyorsa bu vazifeyi bihakkın eda etmemiz lazımdır.
Fert olarak nasıl kendi kimliğimizle bir yerde yerimizi alıyorsak, farklı milletler topluluğu içinde de bu milletin kimliği ile yer almak mecburiyetindeyiz. Cumhuriyetin ilanı yıllarında; "Ne lüzumu var milli mücadeleye? Amerika'nın mandası olalım" diyen birçok insan vardı.
Ama merhum Atatürk hepsini elinin tersiyle itti. İstiklal ve istikbaline sahip bir millet olmamız münasebetiyle biz her zaman kimliğimizle kendi yerimizi dolduracağız. Ve bulunduğumuz yerin, bölgenin aslı, esası olacağız.
Muhterem Hocam! Buradan şu noktaya gelebiliriz ki İslam, evrensel planda terörle yakınlaştırılmak isteniyor. İslam'la terör yanyana gelebilir mi?
"Müslüman terörist olabilir mi? Bir defa böyle bir soru sorulması bile abestir. Çünkü bu eşyanın tabiatına ters bir olaydır. İnsanların selamet bulacağı, emniyet bulacağı bir İslam kalkıp, seni anarşist yapacak, bu mümkün değildir.
Peki, o zaman bu tür iddiaların sebebi nedir? Müslüman kimliğini yıpratmak, karalamaktır. Müslüman kimliği ile oynamaktır. Bu büyük bir iftiradır, bühtandır. Deccal hareketinin ta kendisidir.
Suçların şahsiliği, cezaların zatiliği prensibi vardır. Bizim inancımızın özelliğinden bir tanesi de şudur: Senin baban suç işleyebilir. Onun işlediği suçtan dolayı sen suçlu sayılamazsın. Cezalandırma mantığında da zatilik prensibi aranır. Biz, bugün bu dengeyi de bulamadığımız için çoğu zaman ıslahat yapmaya kalktığımız halde umduğumuz neticeyi elde edemiyoruz.
İdam cezası
Birileri kalkıp; "eğer biz idamı kaldırırsak, şunu yaparsak, bunu yapmazsak medeni toplum oluruz" iddiasında bulunuyor.
Ben şahsen aksini iddia ediyorum. Medeni toplumlarda en ağır cezalar vardır. Toplum medeni ise orada her kural oturmuş, ortam güllük, gülistanlık olmuş demektir.
Öyle bir dünya düşün ki evinde, kapın açık yatıyorsun. Her şeyden eminsin. Dükkanının kepengini indirmeden çekip gidiyorsun. Can, mal, namus emniyeti içinde dört dörtlük bir hayat yaşıyorsun. Kapısı açık yatan bir insanın evine giren bir hırsızla, her tarafı demirlerle kapatılarak emniyet altına alınan eve giren hırsız bir midir?
Herkesin birbirinden emin olduğu bir beldede kalkıp da, bir adamın evine girersen, hırsızlık yaparsan, zinaya teşebbüs edersen, adam öldürür sen, toplumun huzurunu bozmaya teşebbüs ettiğin için senin cezan çok ağırdır.
Dikkat edin
Dikkat ederseniz İslam'ın ilk uygulanışı dönemin de cahiliye Araplarına ceza verilmemiştir. İslam'da ceza müeyyideleri son döneme mahsus hukuki müeyyidelerdir. Evvela insanlar imana davet edilmişler, eğitilmişler, ahlaki kurallarla bir noktaya taşınmışlar. Sonra öyle bir toplum meydana gelmiştir ki, herkes birbirinden emindir.
Sen, huzuru, mutluluğu bu noktaya taşımış bir topluluğun dengesini nasıl bozabilirsin? İşte o zaman adanı öldürdün mü ölüme hazır ol!
Cezalandırmada ana gaye suçluyu suç işlemekten caydırmaktır
Bir başka incelik. Allah, kafire hesap sormuyor. Hesap inananlar içindir. Yani bir suçu işleyen insana ceza vermek de onun için büyük bir şereftir. İnceliği anlatabiliyor muyum? Niye? Çünkü o bir kimlik sahibidir. Sen cezayı o kimliğe veriyorsun.
Ama öyle bir insan var ki inkarcıdır. Allah, ona hesap da sormuyor. "Hadi bakalım doğru cehenneme" diyor. Ona hesap yoktur. Hesap inananadır.
"Onu kaldıralım, bunu düşürelim, toplumun kalitesi artsın" gibi anlayışlar yanlıştır. Toplumun kalitesini arttırmak istiyorsan adab-ı muaşeret kaidelerine herkesi uyduracaksın. Sosyal münasebetler genişleyecek, fevkalade bir düzen, nizam gündem edilecek, gündem edilmekle kalmayacak bunu yaşayacağız da.
İşte böyle bir yaşantıyı hayatına geçiren insanların düzenini bozana da en şiddetli cezayı vereceğiz. Bunu yaptığın zaman her taraf güllük gülistanlık olacak.
Çünkü burada ceza caydırıcılık rolünü oynuyor. Biz, bazı kurallardan vazgeçmemeliyiz. Çünkü bunlar bizim medeni bir millet olduğumuzun işaretleridir. Bizde herkes birbirinden emindir. Komşu komşusundan emindir. Zaten bunlar bozuldu mu, (Allah korusun) toplumun bütün düzeni alt üst olur."
(Prof. Dr. Haydar Baş, Niçin Türkiye eseri 2. Bölümden)